Hayatta her şeyin somut gerçeklerden oluştuğuna inananlardandım. Bana göre beş duyu organımın algıladıkları ve benim kendi oluşturduğum dünyadaki gerçeklerin doğruluğu su götürmezdi. Daha çocukluk yıllarımda annem bana " İnsanın körü gözleri değil kalbi görmeyendir" dediğinde bu kelimelere boş safsata deyip geçirmiştim. Ama bu hayatın bana bu sözün gerçekliğini en olmadık şekilde göstereceğini bilmeden önceydi.
Bencillik , insanın kendinde var olan ve kendi savaşması gereken bir düşmandır. Oysaki ben bencil olamayacak kadar doğru bir insandım o zamanlar ki bana göre. Dünyaya iki memurun sıcacık evine küçük kızları olarak geldim. Ablam bana nazaran daha neşeli, pozitif ve verici bir yapıya sahipti. Benim gözümden ise onun bu halleri yapmacık ve gereksiz görünürdü. Aramızda süre gelen ve baş rolünü benim oynadığım çekişmemiz hayatın bana bakmam için farklı bir pencere sunmasına kadar bu şekilde devam etti.
İkimizde aynı üniversiteyi kazanırken ablam hukuk, ben öğretmenlik fakültesine girdik. Ablam benden iki yıl önce sınavı kazandığında hırs yapıp onun üniversitesini kazansam da şimdiki aklımla kabul ettiğim bir gerçek vardı ki o ailenin zeki olanıydı. Benim için zeka kavramı acımasızken ablam için zeka kalpten geçiyordu. Ablamla benim gözümde rekabet olan yarışımız çocukluğumuza dayanıyordu. Oysa onunla gerçek anlamda hiç bir zaman diliminde savaşamayacağımı yıllar sonra öğrendiğim gerçeklerle yüzleştiğimde anlayacaktım.
Üniversitenin ilk aylarında bana eziyet gelen okulum bir sonbahar sabahı kantinin kapısında giren o bedenle değişti. Hayatımda aşka hiç bir zaman yer vermemiştim çünkü buna değecek kimse olmadığına inanıyordum. Ama o gün kapıdan tüm heybeti ile giren o kişi tüm düşüncelerimi yanlış çıkarmıştı. İlerleyen günlerde artık okula gitmek bir işkenceden çıkmış ve benim için yeni hissettiğim duyguları yaşadığım bir yer haline gelmişti.
İlk zamanlar sadece izlemekle yetinmiş daha sonrasında ise peşine düşüp kim olduğunu öğrenmeye çalışmıştım. Aslında bu çok zor da olmamıştı, okulunda tanınan sevilen biriydi. İsmi de kendi gibi güçlü ve güzel olan Demir. Hukuk fakültesi birincisi İzmirli bir genç. Çevresine karşı duyarlı, adil, kibar ve yakışıklı bu adamın hukuk fakültesinde olduğunu öğrendikten sonra ablamla olan savaşımı bir kenara bırakıp onu görmek adına yanına gitmeye başlamıştım.
Ablamın sınıfındaydı ve çok yakın arkadaş olmuşlardı. Bu fırsatı değerlendirmeliydim zira Demir beni tanırsa aşık olmaması imkansızdı. Ablam önceleri yanına gelmemi garip bulsa da bir süre sonra beni kanatları altına alıp arkadaş ortamına girmemi sağlamıştı. Tek garip olan Demir her geldiğinde ablamın bana bakarak buruk bir şekilde gülümsemesiydi.
Bir yıl boyunca Demir'i izledim ve peşinden ayrılmadım. O ise bana her zaman sıcak , samimi bir ifade ile bakıyordu. Bana duyguları olduğunu düşünsem de bir türlü cesaretimi toplayıp onun için hissettiklerimi anlatamadım. Koca bir sene geçti ve gelen yaz tatili ile aşkımla ayrılma zamanımızda gelmiş oldu.
Bu bir yılın sonunda bir çarşamba sabahı artık Demir'in de bana karşı hisleri olduğuna emin olup konuşmaya karar verdim. Son sınavlarımızı verdiğimiz gün koşa koşa Hukuk fakültesinin yolunu tuttum. Demir'i arkadaşlarına sorduğumda bana okulun arkasındaki çardakta olduğunu söylediler. Hızlı adımlarla oraya gittiğimde gördüklerim ise benim hayatımı değiştirmişti. Demir ve ablam bir bankta oturmuş konuşuyor hayır hayır bir konuda tartışıyorlardı. Sırtları bana dönük olduğu için beni göremeyen ikiliye yanaştığımda duyduklarım ile beynimden vuruldum.
" Esra, güzelim yapma böyle. Sana başından söylemiştim ilişkimizi Sema'ya söyleyelim diye."
" Ama Demir, ben nereden bilebilirdim ki sana aşık olacağını. Biliyorsun , seninle daha iki yıldır çıkıyoruz ve bunları konuşmuştuk. Bu yaz ailelerimize haber verip aramızda bir söz yapıp okulun bitmesini bekleyecektik. Ben böyle bir şey olacağını düşünmedim ve fark ettiğimde çok geçti."
" Canım, açıkçası geçen haftaya kadar ben de senin gibi düşünüyordum ama Ahmet beni uyarmasa açıkçası ben de fark etmezdim. Kardeşin olduğu için kibar olmaya çalışıyordum ama sanıyorum o bunu yanlış anladı."
Ablam başını Demir'in omzuna yasladığında yüreğimi sadece hüzün değil öfkede kaplamıştı. Yine ablam başroldü ve ben bu hayatta onun gölgesine mahkum bir figürandım. İçimdeki öfke göğüs kafesimi zorlarken gözümden bir damla yaş firar etti. Gerisini duymama gerek yoktu, varlığımı belli etmek istercesine sert bir şekilde ayağımı yere vurarak geri döndüm . Ellerim yanda yumruk halinde tırnaklarım etime geçerken ablamın bana seslendiğini duyuyordum. Ancak onu dinlemeyerek hızla fakülteden çıktım. Amaçsızca ve saatlerce dolaştım, sonunda yorgunluğuma yenik düşüp eve geldiğimde anahtarımla kapıyı açıp içeri girdim. Sessizce koridoru geçerek odama gitmeyi planlıyordum ki ailemin sesi beni durdurdu.
" Esra, bir tanem keşke bana söyleseydin. Böyle öğrenmesi kötü olmuş. Hem emin misin Sema'nın Demir'e aşık olduğundan?"
" Anne, kardeşimi tanıyorum, tepkisinden bile Demir'e bir şeyler hissettiği belli oluyor. Ne yapacağım şimdi?"
" Yapacak bir şey yok. Kızacak , ortalığı yıkacak ama sonunda kabullenecek. Zorla güzellik olmaz biliyorsun."
" Bunu benim bilmem değil kardeşimin bilmesi önemli. Ve emin ol söylediğin kadar kolay olmayacak."
Duyduklarımla hızla içeri girdiğimde annem de ablam da bana üzgün bakışlarını sundular. Ben ise bu masum bakışlara kanmayacak kadar öfkeliydim.
" Siz...siz ikinizde iki yüzlü fesat insanlarsınız. Sizinle aynı kanı taşımaktan utanıyorum..."
Devam edemedim zira sözlerim annemin sert sesi ile kesildi.
" Yeter Sema haddini aşıyorsun."
Yetmezdi, yetmiyordu, bana yalan söylemişler, beni aptal yerine koymuşlardı.
" Yeter ha yeter demek. Sizden de yalanlarınızdan da sıkıldım. Biliyor musunuz yeter haklısın anne yeter. Sizin yalanlarınız da iki yüzlülüğünüz de fazla old..."
Sözümü bitiremeden yanağımda hissettiğim acı ile başım yana savruldu.
" Haddini aşıyorsun Sema, sözlerine dikkat et. Ben senin annenim o da ablan ve ikimizde bu sözleri hak etmiyoruz."
Öfke ve acı ile başımı döndürüp gözlerine son kez baktıktan sonra odama gittim . Kapıyı sertçe kapattıktan sonra tüm gücümle bağıra çağıra ağlamaya başladım. Bu hem annem ile hem de ablam ile olan ilişkimin sonsuza kadar değiştiği gündü. Akşam babam gelip olanları öğrendiğinde benimle konuşmaya çalışsa da onu dinlemedim. Ondan sonra olaylar daha hızlı gelişti, ablam o yaz ilk defa bizimle yazlığa gelmek yerine babaannemlerin köyüne gitti.
Korkunç depresif bir yazın ardından eve geldiğimde ise ablamın arkadaşları ile eve çıktığını öğrendim. Tabi ki buna sevindiğimi inkar etmeyeceğim. Ama bu sevincim yeni başlayan sene içinde ablamın nişanlanması ve yaz geldiğinde evlenmesi ile kursağımda kaldı.
.......
O olayın ardından geçen iki sene de yaralarımı sarmam benim için bir hayli zor oldu. Ablam mezun olup kocası ile birlikte sınava girdi . Ablam ve Demir sınavlarında başarılı olup stajer savcı olarak devam etmek için Ankara'ya gittiler. Ben de bu arada kendime bir erkek arkadaş edindim İsmet. Sözümden çıkmayan, mülayim, kendi halinde İsmet bana göre biraz sünepe olsa da gelecekte başımı ağrıtmayacak bir adamdı. Okul bittiğinde kura yolu ile atamalarımız yapıldı. Ne yazık ki bizden sonra mezun olanlar daha sonraki yıllarda mesleği zorlaştıran sınavların ilki olan DMS ile tanışacaklardı ki biz kıl payı kurtulmuştuk. İlk görev senemizde İsmet Kahramanmaraş'ın bir köyüne atanırken ben Şanlıurfa'nın bir köyüne atandım. Sonrasında bir yıl çalışıp çok uzatmadan evlenerek eş durumundan İsmet'in yanına gittim. Beş yıl kadar bu bölgede çalıştıktan sonra İstanbul'a tayin isteyip yeniden baba evine döndük.
Bu arada İstanbul'a dönmeden ilk çocuğumu kucağıma almıştım. Ablamdan haber alıyordum ama yüz yüze gerekmedikçe gelmiyorduk. Anneme hala kırgındım ama sonuçta annemdi. Bu şekilde 12 sene geçti , 12 rutin , sıradan sene ve bu zamanın bana getirisi iki güzel kız çocuğu. İlk kızımdan beş yıl sonra ikinci kızımı kucağıma aldım. Ne kadar ikisini de çok sevsem de ikinci kızımın yeri başkaydı. Benim yaşadıklarımı yaşamasın diye ona ayrı bir özen göstererek büyütmüştüm.
Ama hayatın benim için planları başkaydı. Bir Kasım sabahı , günlerden Çarşamba- ki çarşambalardan nefret ederim- ders sırasında bayılınca hayatıma girdi adını duyduğum ama hiç bir zaman karşıma çıkmayacağına inandığım Kanser. Uzun tetkikler ve gidilen onlarca doktor sonucunda kan kanseri olduğumu öğrendiğimde hayat benim için durmuş gibiydi. Son ana kadar bir yanlışlık var mutlaka diye ettiğim umutlarım solarken uzun ve sancılı bir tedavi süreci başladı.
Biri on üç biri sekiz yaşında iki kızımın hayatlarına yalnızlığında girişi işte bu tedavi süreci ile başladı. Işın tedavileri, ilaçlar , dökülen saçlarım, yorgunluk ve acı. Bu süre içinde ablam hem hastalığımı öğrendiğinde hem de tedavi süreci başlangıcında yanıma gelse de onu kabul etmedim. Direkt olmasa da dolaylı olarak onu kovdum ve o da sessiz sedasız hayatımdan yeniden çıkmış oldu.
Tedavim yaklaşık üç uzun yıl sürdü, kızların üç yıl daha büyüdü ve ben üç yılın sonunda temizlenmiş olarak mesleğime ve evime döndüm. Mesleğimde daha dikkatli olurken evde bir şeylerin değiştiğini fark etmem uzun sürmedi. Koruduğum kanatlarımı üzerine her dem açtığım kızımın bana karşı daha mesafeli olduğunu fark ettim. Ablasına düşkün olmuştu ve neredeyse her şeyini onunla yapıyordu. Küçüğüm beşinci sınıf olmuştu ve dersleri de fazlası ile iyiydi. Büyük kızım da 11. sınıftı artık ve sakin , titiz bir kız olmuştu. Bıraktığımdan beridir ne kadar büyüdüklerini görüp gururlandım ama hala küçüğümü koruma güdüm ağır basıyordu.
Her yıl kontrole giderek kan veriyordum ama dört sene sonra bunu da bıraktım. Çünkü iyileşmiştim ve bu prosedüre bence artık gerek yoktu. Hayat tekrar eski rutinine dönerken büyük kızım Ayla İstanbul üniversitesi Hukuk fakültesini kazandı. Gururlandım , benim yerime ablamı alt etmişti . Çünkü onun kızı Güzel sanatlar resim bölümüne girmişti ki bana göre boş işlerdi. Kızımı yerleştirmek için üniversiteye gittiğimiz gün hayatımda ikinci dönüm noktasıydı. Okulda dinlenmek için oturduğumuz cafede bayılınca ambulans gelmiş ve yıllar önce hayatımdan çıktığını düşündüğüm düşmanım , hayatıma yeniden girmişti.
Yeniden tahliller, tetkikler ve acılı bir sürece giden yol. Ama bu defa farklıydı , doktor konuşmaya başladığında hissettiklerimin tarifi mümkün değildi. Kan vermeyi bıraktığım bir sene içinde kanserim sinsice ilerlemişti. Ve ne yazık ki bu defa hastalığım tedavilerin halledemeyeceği konumdaydı ve acilen ilik nakli gerekiyordu. Sonuçlar netleştiğinde evde bir telaş almış başını gitmişti.
Annem ve babam yaşlarının getirdiği kronik rahatsızlıkları nedeniyle ilik veremezken kocamın iliği de bana uymamıştı. Çocuklardan bile kan örneği alınmış ama sonuç gene de olumsuz olmuştu. Salonda otururken annemin sesi ile irkildim.
" Esra'yı arayalım, belki onun kanı uyar ne dersiniz?"
" Ben ondan asla ilik istemem. Zaten konuşmadığı birine iliğini vereceğini de sanmıyorum."
" Yapma Sema tatlım, kızım o senin ablan. "
Annem dil dökse de onu dinlemedim. Konuyu uzatsa da eline bir şey geçmeyeceğini anlayan annem devam etmedi. Ve biz uygun bir ilik bulunana kadar destekleyici tedavi olmamda karar kıldık.
Aradan geçen zaman ve yapılan tedaviler biraz olsun rahatlamamı sağlasa da bu geçici bir durumdu. Vücudum fazlasıyla yıpranırken umutlar yavaş yavaş tükeniyordu. Bir gün arkadaşlarım beni ziyarete geldiler. Hal hatır ve geçmiş olsun dilekleri havada uçuştu. Sonunda herkes gittiğinde yakın arkadaşım Gülşen tedirgince kaldığında bir şeylerin olduğunu anladım.
" Hayırdır Gülşen neden kıvranıyorsun?"
Sorumla derin bir iç çekti Gülşen , ardından ondan duymayı beklemediğim kelimeler döküldü dudaklarından.
" Sema , bu haberi bu zor zamanda vermek istemezdim ama İsmet'i üç gün önce bir cafede bir kadınla çok samimi bir şekilde gördüm. Güzel ve hoş bir kadındı , belki yanlış anlamış olabilirim ama gene de bilmen gerektiğini düşündüm."
İsmet, kocam İsmet, Gülşen'in suratına boş boş bakarken bunu kocama konduramadım.
" Meslektaşıdır mutlaka, sen yanlış anlamış olmalısın."
" Sen öyle diyorsan neyse bende kalkayım artık geç oldu."
Gülşen'i geçirdikten sonra salona gelip üç gün öncesini düşündüm. İsmet her zaman telaşlı bir adamdı ama o günü düşününce telaşlı kelimesi yerine sıkıntılıya bırakmıştı. Sormayı düşünmemiştim, her zamanki gibi eften püften bir şeye takıldı diye geçiştirmiştim. Üstelik iki haftadır İsmet eve normalden iki üç saat kadar geç geliyordu. Ama anlamadığım İsmet gibi bir adama kim bakardı ki? Yakışıklı değildi, paramız vardı ama öyle sevgili edinecek kadar da değil. Eee bunlar olmadan kim İsmet'i ne yapsın. İçimi kemiren kurt ile o günü geçirirken İsmet'in hareketlerine daha da dikkat etmeye başladım.
Son uygulanan tedavi daha rahat olmamı sağlıyor , hatta dışarı bile çıkabiliyordum. Sabah kahvaltıda enerjim yerindeyken İsmet'in telefonu çaldı. Ekrana baktıktan sonra gülen yüzü düşerken :
" Okuldan arıyorlar ben içeride konuşayım" deyip çıktığında içimdeki kurt beni yemeye başladı. Herkes evden çıkarken İsmet'in koluna dokunup onu durdurdum.
" Bu gün okulun çıkışına geleyim de dışarıda biraz vakit geçirelim ne dersin İsmet?"
" Şey Esram, bu gün Murat hoca ile Milli Eğitimde bir işimiz vardı . Yarın evet yarın çıkarız olur mu?"
" Tabi tabi siz işinizi halledin yarın çıkarız acelesi yok."
Yalan, İsmet bunca yıllık kocam, iki çocuğumun babası bana yalan söylüyordu. Bunu hazmetmem zor olsa da benim kimsenin yüzüne bakmaz dediğim kocam beni en zor zamanımda başka bir kadınla aldatıyordu. Gidişini bekledim, etrafı toplayıp çıkış saatine kadar hazırlığımı yaptım ve çıkış saatinde okulun karşısındaki kaldırma arabamı park edip bekledim. Ardından İsmet ile çalışan diğer müdür yardımcısını arayıp İsmet'i sordum. Bana 10 dakika önce odadan çıktığını söyleyince teşekkür edip gözlerimi kapıya yönelttim. İsmet'in arabası kapıdan çıktığında peşine takıldım.
Okula çok uzak olmayan ve bana göre çok basit olan çay bahçesinde aracını park edince bende arabamı park edip peşine düştüm. Bahçeye girdiğinde kısa bir süre durdu ve köşedeki masaya yöneldiğinde gördüğüm beden ile donup kaldım. İsmet ablam ile buluşuyordu. Arka taraftan dolaşıp çaprazlarında , onları duyabileceğim ama beni görmeyecekleri bir masaya oturdum. Masaya gelen garsonu geçiştirdiğimde onlara yönelip siparişlerini aldı.
İçimdeki öfke tarifsiz bir hal alsa da sabırla bekledim. Çok geçmeden konuşmaya başladıklarında duyduklarım beklediğim şeyler değildi.
" Esra ablam, test sonuçları geldi."
" Durum ne enişte?"
" İlik verebilirmişsin."
" Güzel , ben gerekli işlemleri Demir ile hallederim, hastane zaten bağışçı gizli kalmak isterse söyleyemez endişelenme."
" Ya Esra ablam neden Sema'ya direkt söylemiyoruz?"
Ablamın sesi bir süre çıkmadı ama sonrasında söyledikleri yüreğime diken gibi battı.
" Esra olay çıkarır, onu alt etmek için bu anı beklediğimi düşünüp iliği reddedebilir. Bu yüzden kimden geldiğini bilmesine gerek yok. Sen bunları düşünme, her şey iyi olacak, Esra eskisi gibi sağlıklı bir şekilde eve dönecek tamam."
" Nasıl dersen abla, ben kalkayım artık. Sema işkillenmesin."
Onlar vedalaşıp ayrıldıklarında yerimden kalkamadım. Kaderin ne garip oyunuydu bu bana . Onca yaşadığımız olaydan sonra kaderimin kardeşimin elinde olması ironikti. Kızgın, mutsuz, kırgın ama en çok da şaşkındım. Bu arada çekilen sandalyenin sesi ile dalgın bakışlarım karşıma oturan ablamı buldu. Binlerce düşünce dolaşsa da aklımda dilimden sadece biri döküldü.
" Neden?"
Ablam kırık bir tebessüm yerleştirdi yüzüne ve gözlerini gözlerime dikti.
" Çünkü, sen ne kadar istemesen de ben senin ablanım."
" Yaşadığımız onca şeyden sonra hala bunu söylemenin nedeni ablam olman mı yoksa beni yeniden yenmek istemen mi?"
Ablam arkasına yaslandı, bir süre bakışları kızgın yüzümde dolaştı. Sonra yeniden gülümsedi.
" Seni hiç bir zaman yenmeyi düşünmedim. Ama bu halde olmanın nedeninin ben olduğunu da inkar etmiyorum. Seni elime verdiklerinde beş yaşındaydım, annem çalışmaya başlayınca sana ben baktım. O zamanlar senin isteklerini yapmak oyun gibiydi ama zaman geçtikçe isteklerin değişti. Ben çok gençtim ve annemde çok çalışıyordu. Yanlış doğru demeden seni memnun etme çabam , işlerini yapıp seni sorumluluklardan uzak tutmam bizi abla kardeşten bu hale getirdi."
Kızgındım, çok kızgın, onun her zaman benden iyi olmasına, ailemin ona daha fazla güvenmesine, anlayışına, sabrına her şeyine kızgındım.
" Senden nefret ediyorum ve o iliği istemiyorum. İyiliğini de al ve hayatımdan defol."
Ablam hiç sükunetini bozmadı. Derin bir iç çekip eşyalarımı toplarken konuşmaya başladığında olduğum yere çivilendim.
" Tamam benden nefret etmeye devam et. Ama iliği kabul ettikten sonra çünkü benden nefret edebilmen için yaşaman gerek. Üstelik benden en iyi intikamı yaşayarak alırsın. Kızların ve seni kendinden bile çok seven kocanla güzel, huzurlu ve sağlıklı bir hayatı yaşayarak."
"Bundan senin çıkarın ne olacak."
" Bilmem o da bana kalsın. Ama karar verirken unutma senin hala sana ihtiyacı olan iki dünya güzeli kızın var."
Sözünü tamamladıktan sora masadan aynı sakinlikle kalkıp giderken beni arkasında kendimle baş başa bıraktı. Duyduklarımı hazmetmem biraz zaman alırken kendime geldiğimde bende arkasından arabama binip eve ulaştım. Sessizce kapıyı açıp içeri girdim. Beni bekleyen manzara düşündüklerimden çok öteydi. Kızlarım babaları ile birlikte sofrayı hazırlıyorlardı.
Büyük kızım sofraya eşyaları koyarken küçüğüme döndü.
" Betül, bak bu gün anneme karşı daha güler yüzlü oluyorsun anlaştık mı bebeğim."
Küçüğüm yüzünü garip bir şekle soktu.
" Ama abla onun sana karşı hareketlerini sevmiyorum. Sana karşı sert olması beni çok üzüyor. Sen yine de ona hep iyi ve anlayışlısın."
Kızım gülümsedi ve kardeşine sarıldı.
" Annem kötü günlerden geçiyor. Ben bunları isteyerek yapmadığını biliyorum. Sadece ben büyük olduğum için bana karşı sert. Sen küçüksün bu yüzden seni korumak istemesi çok doğal. Ne olur güzelim aksilik etme olur mu?"
Eşim iki kızıma da sevgi ile bakarken küçüğüm başı ile ablasını onaylayıp birbirlerine sarıldığında ablamın neden böyle davrandığını anlamıştım. Farklıydık ama yine de ablamdı. Ne olursa olsun benden hiç bir zaman vazgeçmeyen ablam. Onu görmemek için gözlerimi ve kalbimi sımsıkı kapattığımda bile benden vazgeçmeyen ablam. İşte o an kararımı verdim, o iliği alacak ve iyileşerek yaşayamadığım , kör olduğum yılların acısını çıkaracaktım. Değişir miydim belki hayır ama artık baktığım pencere aynı değildi. Bu baktığım pencereden ne ablam ne de İsmet aynı görünmüyordu artık.
Ben beni sevenlere gözlerimi değil gönlümü kör ettiğimi anlamışken onların çabasına sırtımı dönemezdim. Bana verdikleri ikinci şans için içime dolan minnetle mutfağa girdim . Hiç bir şey için geç olmadığını anlamanın verdiği huzurla yeni hayatımın ilk gününe başladım. Umut ve sevgiyle...
17Please respect copyright.PENANAqmfHv8IU6k
17Please respect copyright.PENANAU4Bg2L6KSS
17Please respect copyright.PENANAYDhD5brY66
17Please respect copyright.PENANAzJWANfupTE
17Please respect copyright.PENANAbGAsEMCSE0
17Please respect copyright.PENANAufXtIDKi5O
17Please respect copyright.PENANASprqyrVfrV
17Please respect copyright.PENANAP2DRV4UzzV
17Please respect copyright.PENANAbAWBRTtN0p
17Please respect copyright.PENANARqGL9idqE2
17Please respect copyright.PENANA79ZXInVTQ0
17Please respect copyright.PENANA4sigVWwZ1x
17Please respect copyright.PENANA9uFZc8HXtI
17Please respect copyright.PENANAfwaES7ItXJ