Sabah erkenden uyandım. Bugün ilk yapmak istediğim şey, sarayın kütüphanesine giderek Periler Kıtası hakkında bilgi edinmekti. Belki ilgimi çeken bir yer bulursam oraya gitmeyi düşünüyordum. Üzerime, Birleşik Krallık’ta hazırladığım özel kıyafetlerimi giydim.
Yanıma kostümümle uyumlu bıçak takımımı ve kılıcımı aldım. Ne yazık ki babamın hediye ettiği kılıç Asiller Kıtası’nda kaybolmuştu. Kendime özel, yeni bir kılıç bulmalıydım—tıpkı rüyamdaki perilerin bana uzattığı o kılıç gibi.
Kahvaltı bile yapmadan kütüphaneye indim. Güneşin ışıkları kütüphaneye yeni yeni dolmaya başlamıştı. Aradığım papirüslerin arasında Finn’in hediye ettiği kitaba benzeyen bir kitap buldum.
Kitabın içeriği beni şaşırttı. Ağaç yaratırken kullandığım büyülerin aynısı oradaydı. Araştırdıkça, ağaç oluşturmanın toprak bükücülerin becerisi olduğunu fark ettim. Yani ben başından beri toprak bükebiliyormuşum ama bunu fark etmemişim.
Kitapla birlikte bahçeye indim. Derin bir nefes alarak toprak bükücülerin yaptığı hareketleri uygulamaya başladım. Ahenkle yaptığım hareketlerin sonucunda topraktan küçük bir ağaç yarattım. Ağaca daha fazla enerji vererek büyütmeye devam ettim. Ağacım büyüdükçe havaya doğru birlikte yükseldik. Sonunda, kocaman dalları olan muazzam bir ağaç ortaya çıktı.
Ağacı özenle yaparken, pencereden beni izleyen hizmetkârlar ve Azure'yi fark etmemiştim. Herkes hayranlıkla ağacıma bakıyordu. Azure’yi fark ettiğimde ona gülümsedim, o da bana destek verici bir hareket yaptı. Yanına giderek:
—Kraliçe Azure, yaptığım ağaca ortak olur musunuz? diye sordum.
—Tabii ki. Bu harika olur!
Kraliçe, ağacın dallarını toprak bükerek kalınlaştırdı ve ağacı sarayın en üst seviyesine kadar uzattı. Son yaptığı şey ise adeta büyülüydü: Ayağıyla yere vurdu ve ağaç, kökten tepeye kadar mavi çiçeklerle kaplandı.
Hayranlıkla bakakaldım. Kraliçe’nin bu gösterisini gören herkes alkışlamaya başladı. Ben de onlara katıldım. Ardından Prens Ezra ışınlanarak yanımıza geldi ve alkışladı:
—Anne, bu ağaç da ne böyle? Muhteşem olmuş!
Azure, oğluna sarılarak:
—Maeve ile birlikte yaptık, dedi.
Ağacı tamamladıktan sonra kahvaltı için saraya ışınlandık. Yemek sırasında Kraliçe Azure, Ezra'nın nişanlısıyla tanışmamı istedi. Şaşırmıştım; doğrusu Ezra gibi soğuk biri gerçekten birini sevebilir miydi?
Kız akşam saraya geleceği için izin alarak yanlarından ayrıldım. Şehre inip etrafı gezdim. Şehir sakindi ve bu beni ormana yönlendirdi. Ormanda uçarken birçok şelale keşfettim.
Sarmaşıklarla kaplı bir kaya dikkatimi çekti. Merakla yere indim ve sarmaşıkları çekince içeride bir mağara olduğunu, içinin ise ışıltılı bitkilerle çevrili olduğunu gördüm. En büyüleyici kısmıysa tavandan dökülen şelaleydi.
Bu güzelliğe kapılarak donup kaldım. Göle doğru uzanıp suya dalgalar verdim. Su yumuşak ve berraktı. Üzerime uygun kıyafetler olmadığı için en sevdiğim mayomu giydim ve yüzmeye başladım. Su ferahlatıcıydı.
Tam o sırada bir adam, kılıcıyla ağaca dayanmış bir şekilde üzerimden takla atarak çıkageldi. Korkmuştum. Kılıcını çekti ve üzerime doğru uçtu. Hava bükerek onu uzağa fırlattım ama çabuk toparlanarak yeniden saldırıya geçti. Su dışına çıktım, kılıcımı çektim ve:
—Sen kimsin? diye sordum.
Adam beni duymamış gibi saldırdı ama ters bir taklayla kurtulup onu mağaranın duvarına çarptım. Sonra suya düştü.
—Sen kimsin asıl! dedi. Burası benim ailemin mağarası...
—Özür dilerim. Burayı bilmediğim için izinsiz girdim. Lütfen kusura bakmayın.
Adamı sudan çıkarken yardım ettim. Soluk soluğaydı.
—Az önce hava büktünüz. Bu kıtada ilk kez bir hava bükücü görüyorum, dedi.
—Sadece hava değil, toprak da büküyorum, dedim.
Adam şaşkındı:
—Ne?!
Gülümsedim:
—İnan bana, benim tepkim de aynen böyleydi. Bu arada, ben Prenses Maeve.
Prenses olduğumu duyunca hemen özür dilemeye başladı.
—Önemli değil. Ortada sadece bir yanlış anlaşılma vardı.
Elimi tekrar uzattım:
—Madem öyle, prensesin elini havada mı bırakacaksın?
—Ben Jan Lark. Ama Lark diyebilirsin.
Tanışmamıza memnun olmuştum. Sohbet ederken bana neden iki elementi bükebildiğimi sordu. İlahi güçlerden bahsedince gözleri büyüdü. Meğer dedesi Birleşik Krallık’ın kral ve kraliçesinin ilahi güce sahip olduğunu anlatırmış.
—Evet, doğru duydun. Ben Birleşik Krallık’ın prensesiyim. Kıtalarda elçiyim.
Sözlerim karşısında afallayıp ayağıma kapanacak gibi oldu. Sıkılmıştım.
—Yeter! Statüm prensesliğim değil. Hepimiz eşitiz.
Akşam olmak üzereydi. Lark’a veda ederek saraya ışınlandım. Ayrılmadan önce onu Bahar Şenliği’ne davet ettim. Önce tereddüt etti ama “özel davetlimsin” deyince kabul etti.11Please respect copyright.PENANA93rw5NsWL2
Sarayda her yer altın varaklı ışıklarla süslenmişti. Kraliçe Azure’nin gelini için ne kadar özenli olduğu her halinden belliydi. Kız saraya geldiğinde herkes ona hayran kaldı. Adı Lilly’di. İlk başta iyi anlaştık ama konuşmalar ilerledikçe gerçek yüzünü gördüm. Takı, mücevher, para… Sürekli bunlardan bahsediyordu. Üstelik beni küçümseyerek “Sen kimsin ki sarayda kalıyorsun?” dedi.
Sinirlenmiştim. Haddini bildirecekken Ezra onu yanımdan aldı. Canım sıkılmıştı. Acaba bu kızda ne bulmuşlardı da nişanlanmışlardı? Meğer kız çok güçlü bir toprak bükücüymüş ve çok zengin bir aileden geliyormuş. Sinirden kendimi balkona attım.11Please respect copyright.PENANAzs6Ye7I6pY
Balkonda kendi kendime düşünüyordum ki yan balkondan Ezra seslendi:
—Prenses, biraz konuşabilir miyiz?
Onu odama çağırdım. Gülümsedi:
—Kusura bakma, nişanlım biraz canını sıktı. Yanından almazsam, ona dalacak gibi bakıyordun.
Ben de gülerek:
—Sadece mücevher ve para seviyor. Sieni sevdiği için değil de sanki zenginliğini sevdiği için evleniyor olabilir mi?
—Bunu dışarıdan gelen biri bile anladı, ama annem hâlâ farkında değil, dedi.
Annesinin bu evliliği neden bu kadar istediğini, kızın babasının kim olduğunu anlattı. Ona babamın, dengeler için abimi evlendirdiğini ve sonunda aşkın doğabileceğini söyledim. Ama içimden “Bu kız Sidra gibi değil” diyordum.
Ezra: Ben insan sevmem. Tek sevdiğim şey kendim, deyince gülmeye başladık.
Konuşma derinleşmişti. Hayat Tanrıçası, Ay Tanrıçası, ikinci bir ruh... Her şeyi anlattım ama bana inanmadı.
—Gerçek bu! Leo'ya sorarsın.
—Sevgili misiniz?
—Ne alaka! Sadece doğruyu sana o söyler.
Sonunda, gıcıklığına onu odamdan kovdum. Tıpkı onun, Periler Kıtası’na ilk geldiğimde beni kovduğu gibi.
2HAFTA SONRA:
Bugün Bahar Şenliği günüydü. İlk kez böyle bir etkinliğe katılacağım için çok heyecanlıydım. İki hafta boyunca Periler Kıtası’nı gezdim ve Ezra’dan toprak bükmeyi tam anlamıyla öğrendim.
Kraliçe'nin hediyesi olan elbisemi giyip mekâna indim. Şenlik, sarayın büyük arazisinde yapılacaktı. Ağaçlar, yiyecekler, içecekler... Her şey özenle hazırlanmıştı.
Lilly uzaktan seslendi:
—Maeve! Naber?
Kısa konuşup hemen yanından ayrıldım. Bu kızı bir türlü sevememiştim.
Gece herkes masasına oturdu. Kraliçe muhteşem elbisesiyle geldi. Ezra ve Lilly ise kol kola, neredeyse düğün kıyafetiyle geldi! Kız utanmasa gelinlikle gelecekmiş diye içimden geçirdim…
Kraliçe konuşmasını yaptı, ardından Ezra ve nişanlısı herkese selamlayarak ortada yürüdüler. Ardından sonra benim oturduğum yöne geldiler.. Lilly, “Bizim aşkımızı herkes duydu artık ” diyerek Ezra’yı öptü. Midem bulandı.
Derken Lilly, kardeşini çağırdı. Gelen kişi Lark’tı!
—Siz kardeş misiniz?
—Evet, tanıştırayım: Jan Lark.
Lark gülümseyerek:
—Tekrar tanıştığıma memnun oldum, savaşçı prenses.
Ezra şaşkındı. Lark beni idolü olarak gördüğünü söyledi. Lilly, şaşkınlıkla:
—Sen prenses misin?
—Evet. Birleşik Krallığın varisi Prenses Maeve.
Kızın suratı düştü. Lark’ı da alarak yanımızdan ayrıldı.
Ezra söylediğim şeyle güldü.
Kraliçe bahçeye herkesi çağırmıştı. Ben bu güzel töreni balkondan izlemek istedim. Ezra'da yanıma gelerek havai fişek gösterisini beraber izledik.11Please respect copyright.PENANAao1ojRsoi7
-Çok güzel. Bahar şenliği hayatımda gördüğüm en güzel şenlik. Buna şahit olmak çok güzel.
-Dimi çok güzel! Bu kıtaya ilk geldiğinizde itiraf etmek gerekirse sizden hiç hoşlanmamıştım. Ama Lark Bey'in dediği gibi eşsiz bir insansınız Maeve!
Bölüm sonu......
ns216.73.216.56da2