Zamanla anlıyorsun ki, herkesin “vermesi” aynı dili konuşmuyor.
Kimi maddi olarak destek olur,
kimi sabırla dinler,
kimi sadece yanında sessizce durur.
Ama içlerinden bazıları sadece kendi verebildiği şekilde verir
— ve ne yazık ki senin neye ihtiyacın olduğunu pek sormaz.
Ve sen bir gün, kendi duygularına dönüp bakarsın.
Kırılmışsındır.
Ama kızgın değilsindir.
Sadece içten içe şu düşünce dolaşır zihninde:
“Ben birini üzmemek için nelerden vazgeçtim,
oysa bir gün bile, ben üzülmeyeyim diye düşünüldüm mü?”
İşte burada başlar o ince fark:
Bazı insanlar seni “önemser”,
ama seni “öncelik” yapmaz.
Ve o noktada karar verirsin:
“Ben, sadece ‘verdiğim’ için değerli değilim.
Ben, olduğum hâlimle de değerliyim.
Ve artık içtenliğimi, içtenlikle karşılık alabileceğim yerlere taşıyacağım.”
Çünkü ilişki dediğin şey, terazisi olan bir bağdır:
- Fedakârlığın bir ucu,
- Saygının bir ucu,
- Ve ikisinin ortasında samimiyet vardır.
Sen bu teraziyi uzun süre tek başına taşımaya çalıştın belki de.
Ama artık ağırlığını ölçmeyi öğrendin.
“Gönül, adalet arar.
Ve adalet, bazen bir davete verilen cevapta gizlidir
Müzik Önerisi:
Novo Amor – “Repeat Until Death”