×

Penana
search
Loginarrow_drop_down
Registerarrow_drop_down
Please use Chrome or Firefox for better user experience!
Codex Uzay Yolculuğu
G
64.6K
0
0
559
0


Yıl 3120

5.İnsanlık federasyon birliği toplantısı Gün 9. Temmuz

İFB farklı gezegenler içinde yaşamakta olan kuruluşların barış içerisinde yaşam sürdürmesi için kurulmuş bir topluluktur. Toplantı başkanı Burak Kalkandır. Bu şahıs 84 yaşında olmasına rağmen hâlâ komutada olan tek Generaldir. Toplantıya AFB (Ay Federasyon Birliği), DİT (Dünya İnsanlık Teşkilatı), KTK (Karityum Teşkilat Kuruluşu) ve MFT (Mars Federasyon Teşkilatı) katılmıştır. AFB kaptanı ‘Refat’, DİT kaptanı ‘Farih’, KTK kaptanı ‘Cengiz’ ve MFT komutanı ‘Samet’ temsil için toplantıya katılmıştır. Başlık konusu olan kaynak sorunu yüzünden suçlanan DİT birliği savunmasız kalsa da ne

kadar sinirli olursa olsun asil duruşunu ve istikrarını bozmayan tavırları ile suçlamaya çalışanları çılgına döndürmüş Farih suçlamalarına cevap vermemiştir. Öfke de

kendisini tutamayan AFB kaptanı Refat yerinde duramayıp kurumun kapatılması hakkında her toplantı da DİT birliğine baskı yapan 1.bölük reisidir. İki birlik arasında eski anılara dayanmış bir dostluk savaşı vardır, Farih her ne kadar iş ile hayatı

karıştırmak istemese de öfkesine yenik düşen Refat bu işi kişiselleştirmiş ve sonunda İFB birliğine raporunu kabul ettirmiş, DİT birliğine 1 ay içerisinde üssü terk edip genel kurumlar arasında paylaşma kararı alınmıştır. Her ne kadar rahatsız olursa olsun

yapacak bir şeyi olmadığı için kabullenmek zorunda kalan DİT kaptanı, halkına nasıl açıklayacağını kara kara düşünmektedir. Gemilerine binip Dünya ya doğru hiper motorlarla yola çıkarlar bu sırada kaptan sağ kolu olarak da bilinen kaptan yardımcısı Yusuf, canı sıkkın bir şekilde kaptan’a yaklaşır

-Efendim?

-Sorun nedir Yusuf

-Bu kararı DİT birliğindeki mürettebat kabullenecek mi sizce?

-Düşündüğüm o değil… Refatı tanırım, eline bir fırsat geçtiyse olabildiğince hızlı gerçekleşmesini ister, yani senin anlayacağın bizi rahat bırakmayacaktır.

Bir süre düşüncelerine kendini bırakan Yusuf, görevli olduğu Yardımcı koltuğuna oturur, aynı şekilde kendisi de bu durum hakkında kara kara düşünmektedir fakat

onları asıl bekleyen sürpriz, Üsse ulaştıklarında araştırma yapılan ve bir bilim adamı topluluğunun görevli olduğu bölgenin bir kaza sonucu patlamasıdır. Üsse

geldiklerinde Gemi bölgesi görevlisi kızıl saçlı asi tavırlı Özgün, rapor vermek için kaptanı beklemektedir. Olanları iniş sırasında gören Kaptan ilk defa böyle bir şaşkınlığa kapılmıştır

-Ne oldu burada

-Efendim, tasarladığımız bir silah sırasında daha fazla gücü kaldıramayan yer sürücüsü silahı patladı, maalesef en iyi mucit ekibimizin içinde olduğu bilim adamlarımızı kaybettik.

-Peki ya diğerleri?

-Efendim diğerlerini araştırmalarına yardım etmeleri için AFB birliğine göndermiştik, artık haber alamıyoruz

Derin bir nefes alan Farih kaptan, yardımcısına döner “sana söylememişmiydim” der ve düzenleme yapılması için rota bölgesinin başına geçer


2 Hafta Sonra…

AFB (Ay Federasyon Birliği), kaynaklarını düşünmeden kullanmakta olan (Dünya İnsanlık Teşkilatı)’e karşı bir savaş başlatmaya kalkışmıştır, bu savaşta öncülük eden Refat, komutayı devre almış filoları Dünya gezegenine göndermeye başlamıştır. Aynı zamanda Dünya’da olan insanlar, gökyüzünün karardığını, büyük bir karanlık ile

kaplandığını fark ederler. Zamanla bunun güneş ile bir bağlantısı olmayıp Dünya’ya inen filoları ve AFB birliği üyelerini fark etmişlerdir. Başta sevinen birlikler ilk silah sesi ile bunun bir savaş başlangıcı olduğu anlamışlardır fakat ne yazık ki bütün

teknolojilerini AFB birimine yardım için gönderen DİT birliğinin karşılık vermeye dayanan pek birliği kalmamıştır. İnsanlığın birer birer yok oluşunu izleyen DİT lideri

Farih, radarların başına oturmuş bombalanan yerlere bir bir göz gezdirmektedir. O an radarda bir alan belirir, yanına yardımcısını çağırır, DİT kaptan yardımcısı ona şuan oranın yüklü miktarda bombalandığına böyle bir direnişin imkânsız olacağını

söylemiştir. Aklından kurgular geçen Farih o noktanın koordinatlarının derhal bulunup bağlantıya geçilmesini ister. Yardımcı bunun mümkün olmayacağını, muhtemelen rafrdarın arızalanmış olacağını tekrarlar fakat kaptanın emirlerine karşı imkânsız bir

şey de olsa yapması gerekir. Kaptan gözünü o savaş alanına dikmiş aklından geçenleri dudaklarına döküyordur

“Bu kodlama sadece bir kişi tarafından yapılmıştı. Sen Quantum Kırıcısı radar saptırıcısını kullanıyorsun bunu bir tek Quantum Coder yapar”

Yusuf “Kim efendim?”

“O uzayın en iyi yazılımcılardan biridir. Estetik vücut parçaları, Raptier robotlar, Sinirsel ağ yapılanması ve en iyi teknoloji araştırma görevlisi. 20 sene kadar önce tarihe gömüldü diye biliyordum”

Arkadan bir haber ile irkilir “Efendim! Koordinatları bulduk” bunun üzerine hiç durmadan kaptan emir verir “kargo filolarına kalan askerleri yükleyin ve oraya gidin”

Yardımcı sert bir şekilde cevap verir “Efendim bu imkânsız, savunmasız kalırız” Komutanın siniri yüzüne vurur “size yapın dedim!”

Yardımcı kabul eder ve filoları göndermek zorunda kalır.

Koordinatların yeri eski bir evi göstermektedir, nihayet filolar ulaşır. Başında

yardımcının olduğu filolar evin yakınına iniş yaparlar. Askerin biri arkadan fısıldar “aa.. Efendim emin misiniz bu yok edilmiş bir baraka” yardımcı ani bir dönüş yaparak ”evet, eminim!” der. İçinden bunun büyük bir saçmalık olduğunu tekrarlayan yardımcı boşluğa çarparak yere düşer “Bu da ne böyle!”

Askerlerin birinden cevap gelir “efendim bu bir Emp ARİS kalkanı, ne yazık ki bu

kalkan teknolojisine biz sahip değiliz” şaşkınlığı saklayamayan yardımcı birinin

kendilerine doğru yaklaştığını görür. Hemen askerlerine emir verir “silahlar hizada!” bütün birlik silahlarını doğrultur. Yaklaşan kişinin bir elbise içinde olduğu ve elinde uzaylı bir silaha sahip olduğunu fark ederler. Biraz sonra kişi sınıra gelmiş yardımcı ile aralarında bir metreyi aşmayan bir mesafe kalmıştır. Kişi komutan ile ürkütücü bir sesle konuşmaya başlar…

-Kimsiniz ve ne için topraklarımıza geldiniz?

-Biz DİT den geliyoruz, buradan bir sinyal aldık ve inanın savaşmaya gelmedik Kişi silahını indirir ve devam eder;

-Buraya ait değilsiniz gidin şimdi!

-Biz buraya size yardıma geldik ve tüm savunma mürettebatı buraya getirdim

-Bizim yardıma ihtiyacımız yok, ayrıca bu senin seçimindi, şimdi gidin

Kişi arkasını dönüp dökük eve doğru yürümeye başlar. Çaresi kalmayan yardımcı tek ümitlerini kaybedeceği korkusu ile yere çöker ve dudaklarından şunlar çıkar;

-Bakın sizi de anlıyoruz fakat bütün bir birlik, bir umut parçasıyla buraya geldi, geri döndüğümde başkomutanıma bir rapor vermem gerekecek ve ona evlerini gezdik diyemem

Kişi arkasını tekrar döner derin bir nefes alır ve gökyüzüne bakar her tarafta filoları ve acımasız amiral gemilerini görür, aynı zamanda bir torpidonun o alana doğru geldiğini de…

-içeri girin

Yardımcı şaşırır ve bir yandan umudu artarken cevap verir

-Gerçekten mi?

-Evet, 12 saniyeniz var yukarı bakmak istersin belki

Yardımcı ile birlikte tüm askerler kafalarını kaldırır bir anti Fazyoner torpidonun alana doğru geldiğini fark ederler, görünmez olan kalkandan bir yarık açılması ile tüm birlik içeri doğru ilerler. Herkes girdiğinde yardımcı iniş yaptıkları gemilerin dışarda kaldığını fark eder ve gemilerin parçalanmasını izler “hay aksi…”

Patlama anında en ufak sarsıntı bile hissetmeyen birlik şaşkınlık içerisinde kimliğini bilmedikleri kişiyi takip ederler. Yürürken yardımcı kişi ile konuşmaya başlar

-Yani burası senin mi?

-Hayır

-Bu teknolojileri nasıl yaptın?

-Ben yapmadım

-Nasıl yani bunları sen yapmadıysan kim yaptı?

-Abim

-Ne... Nasıl yani biri daha mı var

-Ne sanıyordun?

Bu arada harabeye yaklaşmışlardır birlik komutanına sadece kendisinin gireceğini diğerlerinin kapıda beklemesi gerektiğini ve güvende olacaklarını söylemiştir.

Komutan kafasını evet anlamında sallar ve askerlerine emir verir ardından kişi ile kapıya yönelirler daha doğrusu bir duvara… Komutan laf etmeden duramaz

-Ee? Nereye gideceğiz?

-Sabır her şeyden öncedir

Bu arada kapıda bir kamera belirir kişinin yüzünü tarama yapar ardından ince bir ses gelir “sisteme hoş geldiniz Nuh kapıları açıyorum”

-Adın bu mu? Nuh

-Evet, beğenmedin mi?

Yardımcının yüzünde garip bir ifade belirir sanki daha önce bu ismi duymuş gibi hisseder. Bu sırada asansöre geçerler ve yardımcı konuşmaya devam eder

-Yok, tanıdık geldi o yüzden

-Hm

-Peki... Kaç kat aşağı gidiyoruz?

-170 kat

Yardımcı şaşırır “o zaman yaklaşık bir saatte aşağı… Bu sırada Nuh lafını böler “geldik” Yardımcı şaşkınlığını gizleyemez kapıdan içeri girerler her taraf karanlıktır

-Yolumuzu nasıl bulacağız?

Nuh adama bir gözlük verir “bunu tak ” yardımcı dediğini yapar. Gözlüğü taktığında her tarafı görmektedir. Karşısında olan olağanüstü teknoloji karşısında ağzı açık kalır ve söz etmeden durmaz ”vay canına, demek enerjiyi daha az kullanmak için ışık

kullanmıyorsunuz” Nuh cevap verir “aynen öyle, kalkan için kullanıyoruz enerjimizi” yardımcı etrafa bakmaya devam eder. Bir zaman sonra kendini tutamayan yardımcı

sormadan edemez, nefes nefese “daha gelmedik mi ?” Nuh “az kaldı” der ve sonunda büyük kapıya gelirler. Yardımcıya döner;

-Üstünde metal olan ne varsa çıkar

-İyi ama zırhım metal

-Yazık, çıkar şimdi

Yardımcı ne derse onu yapar ardından Nuh’un verdiği ipek giysiyi giyer ve koridordan geçerler.

-Bu asılı olan şeylerde ne böyle?

-Quantum kodu ile yazılmış Raptier robotlar

Yardımcının gözleri açılır “alarm durumunda 2000 km alanda hasar veren bomba

robotları” Nuh canı sıkkın şekilde cevap verir “evet artık soru sormayı bırak, geldik”

-Nereye geldik?

-Buranın asıl sahibine

Kapı kamera ile açılır uzun karanlık bir alan belirir, az ilerde de bir ışık…

-Neden gözlükler burada çalışmıyor? Nuh iyice sıkılmış olarak cevap verir

-Bu odada giydiğin çelik zırhın bile paslanmış demirden farkı olmaz

Yardımcı daha önce hiç böyle bir teknoloji görmemiştir. Karanlık koridorda ileri yönelirler. Yaklaştıkça ışık artar ve koltukta bir kişinin oturduğunu fark eder,

konuşmak ister ama etrafta gittikçe artan yarısı görünebilen robotların arttığını görünce susma tercihini kullanır ve söz etmeden Nuh’u takip eder.

Nuh birkaç adım sonra durur “Abi, DİT birliği komutanın yardımcısı konuşmak için gelmiş”

Koltukta ki kişi arkasını döner bu bir üniversiteli kadar genç birisidir ve kalın sesiyle cevap verir. “Ne istiyorsun?”

Yardımcı hafif korkmuş bir şekilde cevap verir “Ben Ulusal Dünya İnsanlık Teşkilatı başkomutan yardımcısı 4.kargo birliği komutanı Yusuf Karakuş. Şuan büyük bir savaşın ortasındayız ve kaybetmeye başladık. Sizin bulunduğunuz bu bölgenin yoğun bombardıman altında olmasına rağmen ayakta kaldığını fark ettik. Başkomutanımızın talimatıyla burada keşif için bulunmaktayız."

Koltuktaki kişi gülerek cevaplar. “Kaybediyor musunuz?”

Yardımcı devam eder. "İki taraf arasında savaş başladığı zaman, tarafların eşit olduğunu düşünmüştük. Ancak Ay Birliğinin filoları bizim savunmamıza galip gelmeye başladı. En iyi bilim adamlarımızdan oluşan ekibimiz bu savaşın seyrini değiştirebilecek bir proje üzerinde çalışıyorlardı."

Koltuktaki kişi yardımcının sözlerini dinlemeye başlamıştır

Yardımcı devam eder. Çalışmaları esnasından bir şeyler ters gitti ve elim bir kaza

sonucu ekibi kaybettik.

Koltuktaki kişi bu sözleri duyar duymaz ayağa kalkar ve sert bir tavırla “Ne demek

kaybettik.” der ve öfkeli bir şekilde yardımcıya bakar. Ortam sessizliğe bürünür ve bir müddet sonra koltuktaki kişi oturur ve başını ellerinin arasına alarak mırıldanmaya başlar. Kardeşi devreye girer ve yardımcıya olayı anlatır. Biz abimle birlikte bir zamanlar o ekipte yer alıyorduk. Daha sonrasında abim ekipten ayrılmak durumunda kaldı bende abimin peşinden gittim ve birlikte bu yeri inşa ettik.

Yardımcı üzgün bir his ile “hm… anlıyorum, peki isminiz nedir?” der. Nuh “beni

tanıyorsun, abimin adı ise Ömer bilgisayar yazılımı ve elektronik araştırmacısı”

Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Ömer sol eli ile işaret yaparak “onlara t4 biriminde ki birkaç gemimizi ver” ardından yardımcıya yönelerek “ne siz buraya geldiniz, ne de ben sizi gördüm, şimdi gidin”

Nuh yardımcının kolundan tutar güvenli odanın dışına çıkarır eline zırhını verip onu t4 birimine doğru yola koyulurlar. Aklından bir sürü soru geçen yardımcı kendini tutamaz;

-Pek ya şimdi ne olacak?

-Soru yok

-Hayır, bizim ne yapmamız gerekecek

-Soru sorma

-O gemiler ile çıktığımız anda bizi öldürürler

Nuh bir anda durur “Fier T gemileri sizi bombardımandan sağ çıkaracak kadar dayanıklıdır”

T4 filo bölmesine ulaşırlar kurtuluş gemisine yönelirler, filo bölmesindeki plaka ile gemi yeryüzüne doğru çıkar. Çıkınca kargo kapağı açılır bu sırada komutan telsiz ile birliklerini gemiye yönelmeleri için emir verir. Nuh komutanın elini sıkarak

tanıştığımıza “memnun oldum” ve arkasını dönerek “yapay zekâ, varış noktan DİT üssü” der ve kapıya doğru yönelir, tam bu sırada komutan Nuh’un kolundan tutar ve “siz bizimle gelmiyor musunuz ?” der.

-Bende gelmek isterdim ancak çay içmek için uygun bir zaman değil

Der ve gemiden iner. Komutan ve askerleri şaşkındır, gemi havalanır ve rotaya doğru yönelir. Bu sırada askerler gemiye hayranlık ile bakarken aralarında konuşmaya başlarlar

-O kalkanı gördün mü? Ne kadar muazzamdı

-Gördüm o kadar bombardımana rağmen sarsıntı bile hissetmiyorduk

-Hele o zırha ne demeli, daha önce hiç böyle bir teknoloji görmemiştim.

-Acaba bunlar özel birlik mi?

-Yok, canım öyle olsa bir üs merkezi olur

-Elinde ki o silahtan bizde de olduğunu düşünsene kesin savaşı kazanırdık

Komutan yardımcısı Yusuf konuşmalara aldırmaksızın kendi şaşkınlığı içeresinde düşünmektedir “bunlar kim? bu teknolojiye nasıl sahipler, gerçekten o ekibin bir parçası mıydılar? böyle bir şey varsa neden ayrıldılar” diye mırıldanmaktadır.

Düşüncelerini dışarıdan yankılanan bir ses bozar

-DİT üssüne yaklaşmaktasınız lütfen kimliğinizi belirtin

Komutan yardımcısı Yusuf telsize yönelir. “Ben DİT komutan baş yardımcısı Yusuf Karakuş iniş izni istiyorum, doğrulama kodu 7..5..1..3”

-İzin verildi. 6. Perona iniş gerçekleştirebilirsiniz iyi günler

Gemi hangara iniş yapar. Karşılamak için gemi güvertesinde bekleyen filo komutanı Özgün Hanım iniş yapan gemi komutanı Yusuf beyin hızlı adımlarını takip eder bir

yandan da konuşmaya başlar.

-Efendim DİT birimine tekrardan hoş geldiniz isterseniz biraz dinlenebilirsiniz yâda bir emriniz var mı?

Yusuf telaşlı bir şekilde “teşekkürler özgün hanım, başkomutan ile görüşmem gerek. Yine de gemiyi güvenli bir bölmeye alabilirsiniz”

-Tamamdır efendim geminizi güvende tutacağız

Der ve gemiye döndüğünde güvertede olan diğer gemilerden tamamen farklı bir gemi ile karşılaşır. Gemi gövdesi alışılmışın dışında bir madde ile kaplanmış, üst tarafında ise çift radar ile döşenmiş Paranyum başlıklarını görür, titanyum ve anti madde ile

kaplanmış çift babetli Arvis silahları ve güverte de bulunan illüzyon teknolojisine sahip harita ile donatılmış yönetim masasını ve daha fazlasına hayranlık içinde bakar. Bir süre sonra geminin taşınması için hazırlık yapan görevlilerden birini çağırır

-Buyrun efendim

-Bu geminin diğer gemilerden farklı bir koruma ile korunmasını istiyorum ayrıca geminin tüm teknolojisi ve madde yapısı araştırılsın. Gemi hakkında daha fazla bilgi istiyorum

-Emredersiniz efendim. Bu konu hakkında raporu size ileteceğim

Özgün, Yusuf’u takip etmeye başlar. Asansöre kadar giderler fakat komutan yardımcısı Yusuf hala bir şeyler düşünüyor gözlerine farklı yerlere dikip duruyordur, özgün bir şeyler söylemek ister fakat kendisini tutar, tabi bir zamana kadar

-Keşifte ne buldunuz?

-Şuan söyleyemem

-Sizi buraya getiren gemi bizim gemilerimiz den çok farklı

Yusuf sessiz kalır.

Özgün derin bir iç çeker ekranı kapatır. Asansörün kaptan katına ulaşmasını bekler. Kısa bir süre sonra ikisi de asansörde ki yapay zekânın sesi ile irkilirler “rota katına ulaşıldı”

Yusuf çevik adımlarla kaptanın yanına gider, şapkasını çıkartıp asil göğsüne yaslar

-Efendim belirlenen alanı keşif için taradık

Kaptan Farih yavaş bir şekilde başını yardımcıya çevirerek

-Neye ulaştınız?

-Efendim bir harabe bulduk ve belirlenemeyen iki şahıs fakat teknolojileri bizden üstün ve asıl deha mucit bilim adamlarınız eski bir üyesi

Kaptan şaşkınlığını göstermeyen bir yüz ifadesiyle

-Daha çok bilgi ver

-Rota alanına ulaştığımız da güçlü bir kalkan enerjisi ile karşılaştık bir çeşit yeni

teknoloji giysi giyen bir şahıs bizi kalkandan içeri aldı bu arada Fazyoner torpidolardan

biri gemilerimizi kaybetmemize neden oldu

-Senden rapor değil şahıs hakkında daha çok bilgi istedim

-Evet… Elbette efendim. Şahsın ismi Nuh elektronik ve Megatronik mühendisi, asıl dehanın adı ise Ömer bilgisayar yazılımı ve kuantum fiziği uzmanı

Komutan mürettebatına dönerek “bu iki kişi hakkında daha çok bilgi istiyorum. Nerede doğduklarını, nerede okuduklarını, bu teknolojiye sahip olacak bilgiye nasıl ulaştıklarını, amaçlarının ne olduğunu. Yüzlerinin üstünde ki çizgilerin ayrıntısına

kadar istiyorum” mürettebat bir ağızdan “Emredersiniz efendim” derler ve kafalarını tekrar önlerindeki bilgisayarlara çevirip araştırmaya başlarlar. Bu sırada Kaptan,

yardımcısına döner “İyi bir iş çıkardın. Şimdi gidip biraz dinlen, raporlar hazır olduğunda seni odama çağıracağım”

Yusuf başı ile verilen emiri onaylar asansöre ilerlerken bir ses onu durdurur

“Bu arada kargo komutanı, imkânsızlığı deneyerek öğreniriz”

Yusuf’un yüzünde bir tebessüm belirir ve asansöre ilerlemeye devam eder. Bu sırada asansör kapısı açılır, kapıdan içeri gelen, geminin taşınmasından sorumlu görevlidir ve Özgün’ün yanına doğru ilerler

-Efendim bu istediğiniz ön rapor

Özgün, görevlinin elindeki raporu alır biraz göz gezdirdikten sonra Komutana döner;

-Efendim üssümüze gelen gemi hakkında ki rapor elime ulaştı Asil komutan Özgüne döner “dinliyorum”

-Gemi alışık olmamış bir maddeden ve çeviklik için tasarlanmış iticiler ve gövdeden oluşuyor. Gemide enerji için yoğunlaşmış madde enerjisi kullanılıyor buda sektör seyahatinde iticiler için yeteri kadar enerjinin saklanmasını sağlıyor ayrıca geminin iticileri sıradan gemilerden farklı olarak 1 yada 2 yöne değil 320 derecelik bir dönen

başlığa sahip buda gemiye ek olarak çeviklik katıyor. Geminin içi şuan da araştırılıyor hazır olduğunda size ileteceğim

-Araştırmanın uzun sürmesi bizim aleyhimize olur, elinizden geleni yapın şimdi çıkabilirsiniz

Özgün baş ile verilen emiri onaylar ve araştırmayı hızlandırmak için gemi ye doğru

yönelir. Bu sırada Kaptan tekrar Cam’a dönerek yapılan araştırmayı seyreder. İçinden “Kimsiniz henüz bilmiyoruz ama büyük bir avantajımızın olduğu konusunda

kanaatkarım”

Bu sırada… Eski bir laboratuvar da güvenli Odanın kapısı açılır

-Abi, onları ulaştırması için gönderdiğimiz gemiyi kapatmamı ister misin? Öncülerin ‘deha’ olarak tanımladığı Ömer yavaşça arkasını döner;

-Bırak açık kalsın, belki ihtiyaçları olur. Der ve tekrar önüne dönüp elinde ki projelere bakar. Kardeşinin kapıdan çıkması sırasında, başını omzunun üstünden Kardeşine döndürerek

-Sana ne söylediler?

Kardeşi arkasını döner yüzünde tuhaf bir ifade vardır çünkü olanları tam olarak hatırlamamaktadır.

-Bana radarda burayı bulduklarını ve keşif için geldiklerini söylediler

-Ha sende vicdanının sesini dinledin ve kapımızı onlara açtın

-Hayır sadece bir şans vermek istedim

-Basit bir bahane ile elimizde ki imkânları almaları için mi? Daha dikkatli olmalısın!

-Peki, tamam

-Bu arada, Raptier robotlara göz at devrelerinin zarar görmediğinden emin ol. Biliyorsun bir devre kartı eksik kaldığında hiçbiri çalışmıyor

Nuh kafasını sallar ve görevini yapmak için yola koyulur.

Bu arada Kaptan yardımcısı Yusuf odasını çekilmiş yatağında uzanıp tavana bakar. Bir süre sonra doğrulur ve zırhını alır, zırhın çantasından bir işlemci kartı çıkartır “şimdi bana göster bakalım sırrın neymiş” doğrulur, bilgisayarının başına oturup okuyucu

kablosunu karta takar birkaç saniye sonra ekranda beliren yazılar Yusuf’a saçma gelir “ne yani sende direnç işlemci yok mu? Nasıl olur”

O sırada kapı çalar

-Efendim içeri gelebilir miyim?

Yusuf kabloları çıkartıp işlemci kartını saklar, bilgisayarından rapor belgelerini açar

-İçeri gel Özgün

-Efendim gemiyi araştırmaya devam ediyoruz fakat bir şey bulduk

Yusuf şaşkınlıkla kalkar ve Özgünü takip etmeye başlar, hangara gidiyorlardır yolda

sohbetlerine devam ederler

-Bir çeşit batarya gibi ama radyasyonu yok üstelik herhangi bir girişi ve bir sürücüsü

de yok

Hangara varırlar. Özgün masasının üzerinde duran parlak cismi Yusuf’a gösterir. Yusuf sessiz kalır sadece elindeki cismi inceler

-Peki ya bunun ne olduğu hakkında bir bilginiz var mı

-Maalesef efendim, tek bildiğimiz güçlü bir şey olduğu

-Evet… onu bende fark ettim, 44l silahlarının bataryaları yerine bunu kullanın bakalım çalışacak mı?

Özgün tuhaf bir şekilde Yusuf’a bakar

-Efendim bu şeyin henüz ne olduğunu bilmiyoruz sizce tehlikeli olmaz mı?

-Risk olmadan zafer olmaz komutan şimdi dediğimi yap!

-Emredersiniz efendim

Yusuf aklındaki tuhaf düşünceler ile odasına doğru yola çıkar. Yatağına tekrar uzanır, sakladığı işlemci kartını çıkarıp incelemeye başlar. Saatlerce inceler fakat aklı daha da karışmaktadır ve kart üzerinde gördüğü sembolleri kâğıtlara yazmaya başlar. Son

çizdiği elips şeklinde ki şekle odaklanır “tabi ya bu bir sihir veya büyü değil. Bu bir formül”

Bu arada Kaptan güvertesinde… Radar başında ki bir görevli,

-Efendim odakladığımız keşif noktasında hareketlilik var Kaptan arkasını döner yavaşça radara yaklaşmaya başlar,

-Sanki efendim bir cisim ayrılıyor

-Yerleştirdiğimiz kameraları ekrana yansıtın

Kaptanın dediğini uygulayan görevli yansıttığı ekranda, uzakta ki bir harabe ve kumdan başka bir şey göremez

-Efendim kameralar da bir şey gözükmüyor fakat radar bir cisim algılıyor Kaptan radara tekrar yaklaşır “sen de nesin böyle”

Sessizliği asansörden içeri giren dik başlı enerji jeneratörü görevlisi Berat bozar “Kaptan efendim kalkanlarımız devre dışı”

Kaptanın gözleri fal taşı gibi açılır. “Ne demek devre dışı!”

Berat cevap verir “Nasıl olduğu hakkında en ufak bilgimiz yok efendim” Kaptan sinirli bir şekilde yumruğunu masaya vurur. Bu sırada Kaptan yardımcısı Yusuf olanlardan habersiz hala kartı inceliyordur. Pür dikkatini çatırtı sesi bozar, masasının yanındaki silahı çevik bir şekilde alıp arkasını döner.

-Kim var orda?

-Misafir kabul etmiyor musunuz?

-Kimsin sen

-Elindeki kartı almaya gelen kişi

-Hangi kart?

Yusuf hafif bir rüzgâr ile birlikte silahı elinden alınır. Karşısında ki harabe de karşılaştıkları Nuh’dur… Elinde ki kartı gösterir

-Hırsızlık ayıp değil mi?

Yusuf’u korku ile şaşkınlık sarar. “Ama… nasıl ben sadece incelemek için aldım”

Nuh tek laf etmeden kapıya ilerler, dışarıya attığı ilk adımda onlarca namlunun kendisine doğru doğrultulduğunu fark eder “ah harika”

Statik kelepçe ile sorgulanır, sorgulamayı Yardımcı istese de bizzat Kaptan yapmak ister. Tek lambalı odadan içeri giren kaptan önünde ki sandalye ye oturur

-Şimdi. Her şeyi anlatmanı istiyorum

-Bilmeni istediklerini söylemen yeter

-Tamam o zaman. Buraya nasıl geldin?

-Çok kolay yansıtıcı kameralar sayesinde, kalkanı kaldırmak ise basit devreli bir emp cihazının yapacağı iş

-Demek bizim teknolojilerimiz o kadar eski diyorsun

-Hayır, sadece çok fazla açık tarafları var

-Ne gibi mesela

-Mesela elime takmış olduğunuz kelepçe

-Kelepçe de ne varmış?

Nuh sol kolunu çevirir, statiği birbirine ters sürter ve kelepçe açılır

-İşte

Kaptan şaşırmıştır fakat bu ifadeyi yüzüne yansıtmadan sorgusuna devam eder.

-O harabeyi nasıl buldunuz?

-Bulmadık orayı biz inşa ettik

-Yani bütün o yeri, gemileri ve devreleri siz yaptınız?

-Evet

-Ya kalkanınız, yardımcımın dediğine göre bir torpidoda bile en ufak sarsıntı hissetmiyormuşsunuz

-Evet, bunu size gösteririz

-Merak ettiğim bir şey daha var. Sanki esir değil de bir misafir gibi rahatsın

-Esir olsaydım burada beni tutmanız mümkün olmazdı. Ayrıca buraya gelmemin sebebi, yardımcınızın bize ait bir eşya ile evine dönmesi

-Nedir o?

-Raptier robotlardan bir tanesinin devre kartı

Kaptan hafif öfkelenir bir iç çekerek konuşmasına devam eder.

-Anlıyorum bunu telafi edeceğiz Fakat buraya gelmenin tek sebebi bu olmamalı

-Bir nedeni daha var, size gönderdiğimiz bir gemi, yapay zekanın beyni alınmış

Kaptanın öfkesi giderek artmaktadır çünkü bu olanlardan hiç haberi yoktur. Derin düşüncelerini hafif alaycı bir tavırla söylenen söz bozar

-Savaş nasıl gidiyor

-Savaş hakkında ne biliyorsun?

-Kaptan burada birbirimize soru cevap oynamıyoruz, deha olan bir ekibinizi kaybettiğinizin farkındayım

Farih biraz düşünür

-Peki o zaman yardım etmeyi düşündünüz mü?

Nuh çevik bir şekilde ayağa kalkar “Aslında bakarsan hayır, ne de olsa bu bizim savaşımız değil”

Kaptan yüzünü tekrar Nuh’a çevirdiğinde onu göremez, öfkeli bir soluk alır “Bir soytarımız eksikti” ardından kapıya yaklaşır ve sertçe vurur birkaç saniye sonra bir

görevi kapıyı açar. Kapı açılır açılmaz öfkeli bir şekilde asansöre yönelir, mürettebat Kaptanı ilk defa bu kadar sinirli görmüştür, normalde en ağır bir olayda bile asil

tutumunu bozmaz sakince cevap verirdi. Asansörden ayrılan kaptan yardımcısının odasına gider onu bilgisayarının başında şaşkın bir halde kendisine bakarken bulur.

-Dinle, bu gemide emirleri ben veririm neyin karar alınıp alınmayacağını da eğer bunlar sana ağır geliyorsa hiç durmadan uzaklaşabilirsin. Senin yüzünde tek

korunağımız olan kalkanımız devre dışı kaldı, en ufak bir saldırı da yüz yüze temas

olacak.

Öfkesini yenemeyen kaptan sinirle kapıyı kapatıp rota katına ilerler. Koltuğuna oturup biraz düşündükten sonra “Kalkanı onarmamız ne kadar sürer?” diye mürettebata sorar biraz sonra bir ses yankılanır “Kalkanlar onarılamaz efendim, çalıştıramıyoruz” Kaptan:

-Çok güzel birazdan üzerimize çullanırlar

Lafı ardında kalmadan camın ötesinde yeni ışınlanmış filolar belirir sonrasında sert bir

ses

“Eski dostum Farih, görüşmeyeli üssünüzü bakıma almışsın”

Kaptan sıkılmış bir şekilde iç çeker ve AFB birliğinin baş komutanı Refat’ı dinlemeye

devam eder

“Bak dostum siz teslim olun kan da dökülmesin, ne istediğimizi biliyorsun”

Kaptan asil tavrını bozmadan karşılık verir “bir şişe suya ne dersin?”

Sinirlerine hâkim olamamakta üstüne olmayan Refat sinirlenir, emirle bir füzenin ateşlenmesini ister. Gemi öne çıkar. Ateş için geri sayım başlatılır. “Torpido füzesi

yükleniyor efendim. 10 saniye sonra ateşlenecek”. Ortam gerginliğini ince bir yapay zekâ sesi bozar “Kalkanlar aktifleştirildi” o sırada bütün mürettebattan bir sevinç sesi yükselir, Refat’tan da bir öfke “Ne olursa olsun ateş et kalkanları asla o kadar dayanıklı değil!” emir üzerine Z1 füzesini ateşleyen filo gemisi. Fırlattığı merminin kalkandan sekmesi ile başka bir filo gemisini parçalar

Gemiler saldırarak çekilmeye başlarlar fakat ateşledikleri mermiler yere dokunamaz bile. Bir süre sonra çatışma biter ve kaptan olay yerine iner, bir süre etrafını inceledikten sonra arkasını dönerek


“bunu bizim için yapmadın değil mi?” ardında Nuh belirir ve konuşmaya başlarlar


-Aslında bir yönden sizin için yaptım


-Diğer yönden?


-Diğer yönden canım sıkılmıştı


-Keyfine düşkün bir insan olduğunu biliyorsun değil mi, fakat her şeyden önce hedefinin ne olduğunu bilmek istiyorum


-Benim bir hedefim yok kaptan, benim sadece amacım var


Kaptan derin bir nefes alarak sorar


-Peki amacın nedir?


-Size yardım etmek


-Bak bunu bilmek güzel işte, yani elinizde ki teknolojilerle bize yardım edeceksiniz


-Ben öyle bir şey demedim kaptan


-peki ne demeye çalışıyorsun!?


-Şöyle ki bu ufak bir uyarma saldırısıydı, komisyona vardıklarında sizin teröristlerle iş birliği ifadesini kullanarak tüm koloniyi size karşı kışkırtacaklardır ve bizim buna hazırlanmamız için daha iyi şeylere ihtiyacımız var


-Daha iyi şeyler öyle mi. Bizim sizin kadar teknolojimiz bile yokken daha iyisini nasıl

bulabiliriz


Nuh gülümser bir ifade ile;


-Belki siz bulamayabilirsiniz ama ben bulurum.





















  1. GÜN SONRA..


ARLİNWİLL TOPRAKLARI


SAAT: 11.35




Kaptan bir filo ve Nuh iniş yapmışlardır. Nuh cebinden bir fotoğraf çıkartır ve manzaraya karşı tutar


-Hala aynı havası var


Fotoğrafta şehir resmi vardır fakat şimdiki yerinde kuru toprak. Kaptan arkasından yaklaşarak


-Harika her şey yok olmuş, boşu boşuna gelmiş olduk


-Aslında boşuna gelmedik


Nuh ıslıkla bir ritim tutturur ve bir zaman sonra yüksek bir ses gelir


-Bu sesi hatırlıyorum


Karşılarında beliren kişi elinde bir sopa, üzerinde ince siyah ve eski bir şal, uzun boylu, yeşil gözlü biridir. Gülerek Nuh’a doğru yaklaşır;


-Dostum uzun zaman oldu. Seni buraya hangi rüzgâr attı


-Aslında ben bir savaşa dahil oldum ve bu boyutta kimsenin elinde senden daha iyisi

yok


Kaptan Nuh’un kulağına yaklaşır;


-Bu adamda kim


-Bu adamın adı 'Berza' o bir kara borsacı, düşünemeyeceğin parçalara bile sahiptir. Yıllar önce eski kaptanın yardımcısıydı fakat kaptan emirlere çoğu zaman uymayıp kendi iç güdüleriyle davrandığı için kovuldu ve berza da burda kendi deneyimlerini geliştirmeye karar verdi


Kaptan bir süre düşündükten sonra berzaya doğru bağırarak


-Yani siz filosuyla kayıplara karışan o adamsınız?! Berza rahat bir şekilde arkasını döner

-Hayır senin dediğin o adamı yıllardır bende görmüyorum


Bir sürelik sessizliğin ardından berzayı takip etmeye başlarlar. Kumda yarım saat kadar yürüdükten sonra bir anda berza durur;


-İşte burası


Kaptan;


-Ben birşey göremiyorum


-Göremezsin tabi. Bazı şeyleri görmek için ileriye değil geriye bakmalısın


Bu sırada arkalarını dönerler ve önlerinden büyük bir binanın yeryüzüne doğru yükseldiğini fark ederler. Kaptan, Nuh’a bakarak


-Yani bu adam bir deli


-Aslında senden akıllı


Sırıtarak yanından geçip binaya yönelir. Herkes içeri girmeye başladığında Berza arkasını dönüp ‘Bu arada askerler giremez, etrafta çocuk dolaşmasından pek hoşlanmıyorum’


Askerlere emir veren kaptan derin bir iç çekerek içeri girer. Karşısında gördüklerine inanamaz, onca sene planını kurdukları her şeyin elinde prototipleri varken burada gerçekleri hatta bilmediği yüzlerce parça görür. Solunda kırmızı ışık, sağında ise yeşil ışıklı bir koridor vardır. Yürümeye devam ettikçe sanki geriye doğru hareket eden bir koridorda tavana asılmış eşyaları hayranlıkla izlemeye başlar. Bir süre daha

yürüdükten sonra geniş bir odaya varırlar, odanın ortasında zengin bir sofra ve

kenarlarında ise birkaç tane insan fotoğrafı asılıdır.











Berza sofraya oturup Nuh’a yönelerek;


-Açıkçası böyle bir savaşa dahil olman bana akıllıca gelmedi. Bu konuyu abin ile konuştun mu?


-Abim 5 gün önce habersizce çıkıp gitti. Nereye veya ne için gittiğini bilmiyorum. Bende kendime doğru gelen şeyi yapmaya karar verdim


-Sende bir yerlerde faydam olsun dedin öyle mi? Kimlere yardım edeceksiniz?


Bunlara mı?! Doğru bir şey yaptığını mı sanıyorsun?! Sana asıl doğru şeyi gösteriyim!


Berza masanın altında silah çekip kaptana doğru tutar, kaptan bir anda ayağa kalkıp şaşkın bir şekilde Berzaya bakar. Bu sırada Nuh bunalmış bir şekilde nefes alarak silahı indirir.


-Berza, ne olduklarını ne için çalıştıklarını bilmiyorlar, onlar sadece görevlerini yapıyorlardı


-Görevlerini öyle mi?! Biz görevimizi yapmıyor muyduk söyler misin? Hayatımın yarısını ben işime adadım, birkaç soytarı karşılığında bizi kapı dışarı ettiler.


Kaptan Nuh’a yavaşça dönerek


-Ne olduğunu anlatabilir misin?


Nuh derin bir soluk çeker


-Her şey 21 yıl önceydi. Ben o zaman daha çocuktum. Abim, Hasan kaptan ve Berza ile birlikte çalışıyordu. Harika gidiyordu ta ki bir zaman sonra meclis yeni icatlardan sıkılıp ürettiklerimizin bir zaman sonra bizi yok edeceğini ısrarla herkese yayıncaya kadar.

Yaptığımız şeyler aslında insanlara umut veriyordu, onlara geleceğin iyi bir yer olması için geçmişten örnek almamız gerektiğini söyledik. Milletlerin nasıl geliştiğini ve bu uygarlığa nasıl geldiğimiz fakat onlar yüksek rütbeli adamların yalanlarına kandılar.

İcatların her şeyi yavaş yavaş yok ettiğine inandılar. Korktular, zaten herkes korktuğu şeyi yapmaz mı?


-Yani savaştan kaçalım, kargaşadan kaçalım derken daha kötü bir duruma düştük. Peki

bu olanlardan benim niye bir haberim yok. Ben Hasan kaptanın cenazesine gitmiştim.


-Evet, bunu düşünmüştüm. Sana ihtiyaçları kalmadığında da seni ya sürgün yada ölümle suçlayacaklardır. Hiçbir kimse görevinden sonra emeklilik hayatını rahat bir şekilde geçiremez. Bizde sürgünü seçtik ama hiçbir zaman durmadık çalışmaya devam ettik çünkü bir süre sonra bunların olacağını biliyorduk. Her şey ’in kontrolünü sağladıklarını sanan o rütbeli insanları bir zamandan sonra yalanlarını saklayamayıp, batıracaklarını da.


-Bu durumda aslında her şey bir oyundu?


-Bir yönden öyle. Sizin pencereden gördüğünüz herkesin ayrı bir koloni de ayrı bir

yönetim sistemi altında olduğu, aslında hepsi bir veya iki kişiye bağlı. Sizin hakkınızda ki planları çok önceden beri kurulmuştu. İnan bana sizi orda öldürmek isteselerdi öldürürlerdi. Yeterince güçlü olmadığınızı ve ufak bir uyarıyla kaçacağınızı düşünerek planladılar her şeyi, tabi planları yerinde gitmeyince…


-Yerinde gitmeyince de daha büyük bir ordu ile saldıracaklar


-Aynen öyle


Berza şaşkın bir şekilde kaptana bakar, kaptan kendisine dönüp tuhaf bir şekilde;


-Ne oldu?


-Bütün bunları bilmemen çok tuhaf. Yani senelerdir çalıştığın komutasını yaptığın

hatta yaşadığın yer hakkında hiçbir şey bilmemen gözü kapalı yaşamak gibi. Her neyse bu kadar tarih dersi sanırım yeter. Şimdi sana nasıl yardımcı olabilirim Nuh?


-Bize r-atak zırhlarından lazım yaklaşık 2000 tane ve standart silahlardan


-Peki bu savaş sonucunda nereye varmayı planlıyorsun?


-Barışa


-Barışa öyle mi? Hahahaha…. Buna gerçekten inanıyor musun Nuh ciddi bir şekilde Berza ya bakarak ‘aslında evet inanıyorum’ Berza gülmesini bitirdikten sonra

-Ben dostuma her zaman yardım ederim


Bir anda masadan kalkıp odanın sağ tarafında kalan kolu çeker ve duvar kapı şeklinde açılır. El işareti yapar ve içeri girer. Kaptan ve Nuh ardından gelirler. Girdikleri oda geniş bir hangardır, her tarafta çeşit çeşit zırhlar ve çeşit çeşit silahlar bulunmaktadır. Kaptan;


-Böyle bir yer daha önce duymamıştım. Berza gülerek ;

-Sen duymadın, Asilere kara borsa nerede desen zaten gösterirlerdi.


Berza bir bilgisayarın yanına doğru ilerlemeye devam eder ve birkaç tuşa bastıktan sonra sağa dönüp ‘İşte istediklerin dostum’


Önlerine istedikleri silahlar ve zırhlar gelir. Nuh, Berzaya dönerek ‘şu bir ara istediğim şey’


Berza ne dediğini anlamamıştır biraz düşünür;


-Ney…? Haa şu iş tamam tamam


Tekrar bilgisayara döner ve gözünü ekrana gösterir, bilgisayar onaylayıp bir kutu çıkartır. Berza kutuyu alır ve Nuh’a uzatır. Nuh;



-Vay canına. Peki kaç Akçe?


-Bu benden olsun, uzun zaman oldu ne de olsa


-Teşekkür ederim. Kaptan Nuh’a yaklaşıp;

-Nedir bu?


-Bu benim küçüklükten beri kurduğum hayal


Kutuyu açar, içinden bir bileklik çıkar ‘kısa menzilli ışınlanma bilekliği sadece senin enerjini kullanır, biraz yorgunluk o kadar’


Kaptan hayranlıkla bakar ve bir süre sonra Berzaya yönelerek


-Peki askerlerimi bunları kuşanmaları için çağırabilir miyim?


-Onu sorun etme hangarın üstü açılıyor.


-Peki, elimizde başka neler var?


-Aslında iki uzay gemim var, biraz eskimiş olabilirler


Berza hangarın köşesinde duran beyaz örtüyü büyük bir güçlükle çeker. Örtünün ardından 2 adet uzay gemisi belirir


-Yani bunlar eski öyle mi?


-Benim için öyle. Hızlıdırlar, çok yüksek saldırır güçleri vardır fakat çok dayanıksızlardır.


Nuh gemilere yaklaşıp gülümseyerek;


-Bu bizim için sorun olmaz fakat bize asıl gerekli olan Hasan kaptanın yeri. Bir bilgin veya tahminin var mı Berza


-Bir yer biliyorum, tahmin edebildiğim tek yer de orası


-Neresi?


-Karityum gezegeninin ilerisinde, siyah buzulların içinde diye biliyorum çünkü o balıkçılığı hep sevmiştir ve böyle bir boyutta balık tutmak için en iyi yer Karityumdur fakat onunla yıllardır konuşmadım


-tekrardan teşekkür ederim, bir an önce yola koyulmamız lazım. Kaptan askerlerin

giysilerini gemilerde giymek zorunda.




Her şey hazırlanmış hazırlık için yola çıkılmıştır. Bu sırada üstten kaptana bir telefon

gelir


-Efendim, genel kurul sizi çağırıyor. Bu sefer biraz sinirliler


-Tamam, hemen geliyorum


Nuh, kaptana dönerek;


-Sorun nedir?


-Uyandığımızı fark etmiş olmalılar


-Güzel, biz de bunu bekliyorduk


-Gerçekten mi? Az önce bizi ellerinin tersiyle silecek derece bir konuşma yapıyordun


-Evet o hazır olmadığımız zamandı


-Şimdi hazır mıyız?


-Aslında daha değil, ufak bir şey daha var


-Nedir o?


-Size şöyle söyleyeyim kaptan, 3 geminiz var karşınızda yüzlerce gemi var. Bu durumda ne yapardınız?


-Destek çağırırdım


-İşte bu sizin yönteminiz. Söyleyeceklerim ağır olabilir fakat bilmek zorundasınız. Savaşı kazanmak ve daha önce sadece söz olarak kullanılan Adaleti gerçek anlamda yaymak istiyorsanız, daha iyi bir kaptana ihtiyacımız var demektir.


-20 yıl ben bu Gezegenin askeri kontrolünü yaptım ve sen şimdi bana yeterli değil

diyorsun


-Kaptan, size Quantum teorisi mi yoksa teknoloji mi deseler hangisini seçerdiniz.


Kaptan biraz düşünür ve her ne kadar Quantum teorileri demek istese de içinde güvendiği şey her zaman teknolojidir. Yalan söylemenin bir anlamının olmadığını ve kendisinden daha iyi bir kaptan olduğunu kabullenmek istemez ve soruya cevap

vermeden derin bir nefes alarak güverteden ayrılır. Koridor da ilerlerken karşısına uzun bir zaman muhat tap olmadığı Yusuf dikilir;


-Efendim


-Önemli bir şey değilse konuşmaman daha iyi


Yusuf şapkasını çıkarıp koltuğunun altına koyar ve devam eder;


-Efendim, size şunu belirtmek isterim ki, hayatım boyunca sizinle çalışmak bir zevkti. Bu zaman içerisinde belki de affedilemeyecek hatalar yaptım ama şunu bilmenizi isterim ki her zaman kaptanım olmanızdan gurur duydum efendim




-Bu nedir şimdi?


-Ben işi bırakıyorum efendim. Aslında hiçbir zaman komutada olmak istemedim,

sadece korktum. Korktum çünkü daha ileriye gidemezsem hiçbir şey

başaramayacağımı düşündüm fakat aslında başaranın ait olduğun yerde olduğunu çok geç anladım.


-Peki ya şimdi ne yapacaksın?


- Nuh’a katılacağım efendim. Küçüklüğümden beri hep işlemci ve devre kartlarına hayranlığım vardır. Daha önce onlardan izin aldığım devreyi inceledim ve bu konu hakkında araştırmalar yaptım. Son 1 ayımı bu araştırmalar üzerinde kullandım ve Nuh bana ihtiyacının olabileceğini daha doğrusu robotlarında onarımında görevli

olabileceğimi söyledi


-Yani 12.000 Akçelik maaşını bırakıp ücretsiz bir şekilde kart onarımı ve bakımı mı yapacaksın?


-En azından hayatımda daha önce hiç yaşamadığım bir duyguyu yaşayacağım efendim, mutluluk ve benim ait olduğum yer. Bir çok insan geldiği noktayı bırakmak istemez

fakat Nuh benden daha iyi bir yardımcı ve ben işimi alacağından ötürü böyle bir insanla karşılaştığım için de gururluyum. Hayatta her zaman işini iyi yapan insanlar sayesinde denge sağlanır ve bende ait olduğum yerde olmak istiyorum


-Anlıyorum Yusuf ve bu durumda sanırım sana karşı bir itirazım olmaz


-Teşekkür ederim efendim


Yusuf üniformasını çıkarır ve onur duruşu yaptıktan sonra koridor da kaybolur. Kaptan başı eğik bir şekilde gemide ki boş bir odaya geçer ve düşünmeye başlar

“Anlamıyorum daha birkaç ay öncesine kadar her şey yolundaydı. Yıllardır savaş yoktu, rekabet, istila. Ne oldu da bir anda her şey birbirine karıştı.”


Konuşmasından saniyeler sonra arkadan gür bir ses gelir “Çünkü bu zamana kadar plan yapıyorlardı”


Yusuf kafasını kaldırır ve kapının ardında Nuh’u görür. Nuh içeri girer ve konuşmasına

devam eder.


-Herkesin içinde söylemeyeceğim şeyler vardı. Bu yüzden baş başa konuşmak iyi olur diye düşündüm


-Ne hakkında


Nuh, kaptanın yanına oturur.


-Bak, bende daha önce hayal kırıklığı veya korku yaşadım ve şuanda bile korkum

gitmiş değil ama inan bana bazen zor kararlar gerekir. Bu zor kararların ilerisinde de olacaklar. Bir anlığına mantıklı düşünmeyi bırakıp kalbini dinlersin çünkü bazen aklının göremediği yolu sana kalbin açar


-Savaşı da bu şekilde kazanacağız öyle mi? Kalbimizle. Peki ne yapacağız Allah’ım sen bana bir yol aç deyip oturacak mıyız?


-Aslında hayır, çabalıyoruz zaten


-Ne için çabalıyoruz saatlerdir havada boş boş uçuyoruz


-Boş boş olduğunu kim söyledi ben sadece rotaya varmaya çalışıyorum


-Nereye?


-Karityum’a


-Hasan kaptanı bulmak için mi?


-İçeride konuştuklarımdan bunu anladığını sanmıştım


-Aslında benim kaptanlık görevimi senin üstleneceğini düşünüyordum


-Ben mi? Asla. Ben hayatımda büyük bir sorumluluk almaktan hep kaçmışımdır


-Peki neden?


-Çünkü büyük sorumlulukların getirdiği 2 şey vardır. Başarılı olursun, saygı kazanırsın veya başarısız olursun tüm yükü sen kaldırırsın


-Anlıyorum. Peki ya kararsız kaldığın zamanlar da? İnsanlar benden bir şey bekliyorlar. Daha doğrusu ben kendimden bir şey bekliyorum. Yıllardır ufak bir yararım olsun diye çalıştım


-Fakat bazen hayallerin beklemediğin yerde gerçekleşir


Nuh, kaptanın omzuna teselli için birkaç kere hafifçe vurur. Ayağa kalkıp küçük ama ferah odanın kapısına yönelir ve güverteye doğru yol alır


Bu sırada Karityum gezegenine yaklaşmışlardır ve Nuh keskin gözlerle onu aramaya başlar. Bir zaman 3 gemi ile 453 gemiyi yenen, defalarca kaybetse de pes etmek nedir bilmeyen Hasan Kaptan…


Yaklaşık 2 saat sonra Gezegenin dar kırsal alanına iniş yaparlar. Gemiden sadece

kaptan, Berza ve Nuh. Birkaç dakika yürüdükten sonra etrafta hiçbir şeyin olmadığını fark ederler, bu sırada Nuh


-Belki de haklısındır. Ondan geri hiçbir şey kalmamış sanırım


Ümitlerini kesecekken, Kaptan ilerde kapüşon giymiş bir adamın ağzında buğdayla balık tuttuğunu görür.


-Belki de sen haklısındır


Nuh, Kaptanın baktığını yöne doğru bakar ve ayağını sağlamca yere basarak yanına doğru yürümeye başlar


-Siz burada kalın, özel olarak konuşmam gerek birkaç konu var


Nuh, yavaşça kapşonlu adama doğru ilerler. yanına geldiğinde ses çıkarmadan oturur ve Okyanusun üzerinde batmakta olan güneşe doğru bakar


-Bize neden haber vermedin


Kapşonlu adam kafasını hafif sağa çevirir ve derin bir sesle konuşmaya başlar


-Neyi?


-Nerede olduğunu


-Size haber etsem ne faydası olacakta ki


-Bunca zamandır sen…


-Bunca zamandır ben hayatımı yaşıyorum


-Bizim sana ihtiyacımız var


-Benim yok


-Tamam, anlıyorum. Olanlardan ötürü hayatını değiştirdin ve şuan bizim yerimizi alan adamlarla birlikte buraya geldiğim için sinirlisin


-Evlat, sinirli değilim sadece o işler eski de kaldı


-Hayır eski de kalmadı. Olmayacak dediğin yer, aslında başladığın o işi

tamamlayacağın kısımdır. Yerden kalkamayacağını düşündüğün an, bir daha yere düşmeyeceğinin fırsatıdır.


Bu sırada sol taraftan Kaptan Farih yaklaşır ve konuşmasına müsaade etmeden, Nuh, Durması için işaret verir ve konuşmaya başlar

-Hiç sırası değil Farih kaptan


-Aslında sadece Farih


Farih, şapkasını çıkarır, birkaç saniye şapkasına baktıktan sonra kapşonlu adama uzatır


-Bunu asıl sahibine vermek benim için bir onurdur... Efendim.


Kapşonlu adam kafasını kaldırır ve Farihe doğru bakar. Şöyle bir göz attıktan sonra şapkaya bakar ve Farih tekrardan konuşmaya başlar


-Efendim, emin olun bu şapka da ait olduğu yere dönmeyi çok istiyor


Kapşonlu adam ayağa kalkar. Arkasına bakar ve birkaç filo gemisini, önünde ise ellerinde göğüslerine dayadıkları silahları, gözlerinde umudu ve yüzlerinde kararlılık ile kendisine doğru bakıyordur. Tekrar Farihe bakar ve şapkayı alıp iki eliyle kafasına geçirir. İçinde yıllardır hissetmediği, azim duygusu belirmeye başlar. Üzerinde ki

kapşonunu yere bırakır ve omzunda yazan Hasan Kaptan ismi belirir.


-Madem ki bir işi başaracağız o zaman şunu tam yapalım


Cebinden bir kumanda çıkarır ve suyun altından bir kapı karaya doğru açılır.


-Bunları buraya seneler önce koymuştum. Benim için gelmelerini bekliyordum fakat

gelmediler.


Açılan hangar kapısından iki adet ‘Kirpi’ uzay gemisi yüzeye çıkar.


-Bunlar bize bir avantaj sağlayabilir. Şimdi planı öğrenmeden önce Nuh, abin nerde Nuh asilce yaklaşır ve konuşmaya başlar

-Efendim, bir hafta kadar önce birden gitti. Niye veya nereye gittiği hakkında en ufak

fikrim yok


-Tamam o zaman. Yardımcı koltuğunda sen oturacaksın. Farih, askerlerin yönetimi

senden sorumlu.


Hasan kaptan içten bir gülümsemeyle, eski dostu Berzaya doğru yürümeye başlar. Bu sırada Berza da Hasan kaptana samimiyetle bakar


-Biliyor musun hiç değişmemişsin


-Sende öyle… Kaptan


Hasan kaptan ve ekibi gemiye bindiğinde askerlere göz gezdirmeye başlar. Bir süre göz attıktan sonra kapının önünde durur ve konuşmaya başlar;


-Aranız da profesyonel bir pilot var mı?


Arka taraftan 3 yılın en iyi pilotu seçilen Burak elini kaldırır. Kaptan yanına yanaşır;


-Peki söyle bakalım, daha önce ölüm dalışı yaptın mı? Burak hiç beklemediği bir soruyla karşılaşır

-Hayır efendim


-Peki daha önce hiç benzinin yokken zorlu iniş yaptın mı?


-Hayır efendim


-Daha önce hız denemesi yaptın mı?


-Hayır efendim


-Seni profesyonel yapan nedir?


-Ben iyi bir nişancıyım efendim


Kaptan, birkaç saniye askere bakar daha sonra arkasını dönüp Farih’in yanına gelir


-Siz adamlarını bu şekilde mi eğitiyorsunuz


Tekrar askere dönüp konuşmaya devam eder


-Burada daha önce tehlikeli şeyler deneyen biri var mı?


Kimseden tık yoktur. Yıllardır emirlere itaat etmediği ve işleri riske attığı için yıllardır mezun olamayan kısa boylu biri elini kaldırır


-Ben varım efendim


Kaptan, elini ısrarla kaldıran kişiye bakar. Bu bir kızdır ve kız konuşmaya devam eder


-Efendim, kendimi bildim bileli sınırlarımı zorlamayı seviyorum. Gerekirse en tehlikeli göreve bile hazırım


Kaptan tekrar Farihe yönelir “En azından bir sağlam pilotumuz var”


Ekip güverteye yol alır. Kaptan planlarını dinleme başlar. Nuh plana anlatır


-Büyük ihtimalle diğer üsleri yöneten 1 kişi var. Farih’i toplantıya çağırdığında da ona görevinin son bulduğunu söyleyeceğini düşünüyoruz fakat aynı zamanda bu toplantı da aradığımız kişi de bulunacak. Nuh ve Berza asker kılığına girip Farih’in yanında gideceğiz


Bu sırada Berza sözünü keser


-Evlat ben bunu yapamayacak kadar yaşlandım. Ben sizin için ne yapabilirim ona bakacağım


-Pekala o zaman benimle birlikte gelmesi için birine daha ihtiyacım var


Nuh arkasını döner ve ekipten kimse gelemez. Hepsine güverte de ihtiyaç vardır. Bir kişi dışında. O da daha yarım saat kadar önce karşılaştığı Banu’dur.


Planın son ayrıntılarını da bitirip yola koyulurlar. 4 saat sonra Farih ve yanına aldığı iki kişi ile Federal toplantı merkezine ulaşmışlardır. Sağında ve solunda çift pencere olan, yarı dairemsi bir alanda 8 masadan birine oturmuşlardır. Odanın yapay şöminesi önünde büyük bir koltukta maske ile oturan kişi masaya karşı döner ve ürkütücü bir sesle konuşmaya başlar


-Adamların dışarıda beklesin


Farih, adamlarına emir vererek dışarı çıkartır. Planları her şeye uygun gitmektedir.


-Farih, ihanet suçu ile sorgulanıyorsun. Geçerli bir mazeretin yoksa, rütben alınacak ve sonsuza kadar Gabtar gezeninde sürgüne gönderileceksin


Farih en ufak korku duygusu hissetmeden ayağa kalkar ve konuşmaya başlar


-Bize belli bir zaman tanımıştınız, fakat ARF birliği komutanı Refat toplantıdan yaklaşık 2 gün sonra kapımıza dayandılar ve bizde yapmamız gereken şeyi yaptık


Bu sırada Refat toplantıda ki masasında öfkeyle Farihe doğru bakıyordur. Maskeli adam Refata dönerek


-Bu doğru mu?


-Efendim, sadece işleri hızlandırmak istedim


-Sana işleri hızlandırmanı söyleyen oldu mu ?! Refat yumuşak bir ses ile

-Hayır efendim..


-O zaman boyundan büyük işlere karışma cüretini nereden buluyorsun!


-Üzgünüm efendim


-Tüm geçerli yükümlülüklerin şu anda son bulmuştur. Şapkanı çıkar ve terk et burayı


-Ama efendim…


-Uzatma.


Refat, Farih’e kızgın bakışlarla şapkasını bırakır ve odayı terk eder. Bu sırada Farih lafa karışır


-Peki efendim Refata ne olacak


-Ona hak ettiği mevkiiyi vereceğimden eminim


Saniyeler sonra içerden silah sesleri duyulur. Maskeli adam bir süre sessizce etrafa bakındıktan sonra


-Sizde bir eksiklik fark ediyor musunuz?


-Ne gibi efendim


-Adamlarını derhal odaya çağır


Farih’in alnından soğuk terler süzülmeye başlamıştır.


-Sana adamlarını çağır dedim! Bana karşı mı geliyorsun?


Farih birkaç saniye daha bekledikten sonra ümitsizce kafasını hafif arkaya çevirip

seslenir


-Korumalar, içeri girin


Komisyon etrafına bakınır ve hiçbir hareketlilik yoktur. Maskeli adam yumruğunu

masaya vurur


-Adamların nerede Farih?


-Birazdan gelecekler efendim. Komuta binasını topladığımız için tüm askerlerimi evlerine gönderdim ve siz toplantıya çağırınca birkaç paralı asker bulmak zorunda kaldım


Sözünü bitirdiği sırada kapı açılır ve içeriye Farih’in korumaları girer. Maskeli adam koltuğuna yaslanır


-Güzel, sanırım senin hakkında ufak bir yanılma yaşamışım. Üssüne geri dön ve kalan işlerini tamamla


-Emredersiniz efendim


Farih ayağa kalkar ve arkasında iki korumasıyla toplantı odasını terk ederler. Bu sırada maskeli adam korumalardan birinin kolunda bir kan görür. Dikkatlice bakar ardından kapı kapanır. Hızlı adımlarla gemiye doğru yürürler. Nuh


-Biraz daha hızlı yürümelisin


Farih az da olsa olayın farkındadır ve daha da hızlı yürümeye başlarlar. Gemiye bindiklerinde motorlara tam güç vererek hızla Dünya’ya yönelirler.











  1. Saat sonra.


Dünya IFB birliği komuta güvertesi




Güverteye vardıklarında Hasan kaptan, Farih, Nuh ve Banu’nun Üsse iniş yaptıklarını fark eder. Bu sırada yaptıkları planın devamını, olacaklarını ve sonuçlarını


konuşuyorlardır. Birkaç dakika sonra güverte kapısı açılır ve içeri girerler. Hasan kaptan lafa başlar


-Ne öğrendiniz?


Nuh bunalmış bir şekilde başlığını çıkartır


-Birkaç cephane topladım


-Ne cephanesi?


-Berza, birkaç parça istemişti Hasan kaptan, Berza’ya dönerek

-Öyle mi?


-Birkaç yeni parça herkesin yüzünü güldürür, dostum


-Pekâlâ, neler öğrendiniz?


-Muhtemelen her şeyi yöneten tek bir kişi var çünkü üssü en ince ayrıntısına kadar

inceledik. Üslerine saldırmayız, tabi biri o 18 haneli şifreyi öğrenip dış korumayı etkisiz bırakmaz ise. Üstte iki havalandırma jeneratörleri var. Yani buraları hedef alırsak


-Üssün her tarafına ulaşan bir patlamaya neden olur


-Aynen öyle ve bu sırada elektrikler 5 saniyeliğine kesilecektir. Ardından yedek jeneratör devreye girer


-Ve kalkanlarda bu süre içerisinde devre dışı kalır


-Kesinlikle. İkinci bir şansımızda bu


-Güzel, Peki Farih? Toplantı da ne oldu?


-Refata karşı verdiğimiz savaştan dolayı hain olarak tanınmışım fakat olayı anlatınca, Refatı etkisiz hale getirdi yani daha fazla başımızı ağrıtamayacak


-Bu da güzel bir haber. Şimdi ki kararı neymiş?


-Beni serbest bıraktı ve burayı boşaltmam için ayarlanmış zamanım devam ediyor


-Tam olarak kaç hafta?


-3 gün kadar


-Tamam o zaman işe şimdiden koyulsak iyi olacak 2 Gün sonra…

Hazırlıklar nerdeyse tamamlanmış tüm birlikler hazır durumuna getirilmiştir fakat güvertede görev dağılımı henüz yapılmamıştır. Bunun için komuta odasında

toplanırlar. Nuh, Hasan kaptan, Yusuf, Farih, Banu ve Berza harita masasına toplanırlar. Söze ilk olarak Hasan kaptan başlar


-Şimdi askerler gelen saldırıları önlemek için yüzeyde ve gökyüzünde yer alacaklar. Bizim asıl görevimiz ana kumandan gemisi. Ana kumandan gemisi 29.yy da yapıldı. 2 farklı gezegenden alınan radon ve Bor kullanılarak yapıldı. Aslında en ufak zayıf

noktası yok tabi başkaları için eminim ki bir zayıf noktası var bu yüzden gemide araştırma fırsatı bulduğunuzu umuyorum


Kaptan, Nuh’a bakar. Nuh;


-Gemi aşırı dayanıklılık için yapılmış yani içinde fazla nöbetçi yok. Yan itici odasında, diğer duvarlara kıyasla biraz daha dayanıksız yapılmış fakat yine de dışardan delinemez.


Yusuf konuşmaya katılır


-Yani hiçbir yol yok


-Hiçbir yol yok demedim. Dışardan delinemez dedim. İçeriye bilye patlayıcılarından koyduk. Patlamadan sonra saldırı noktasını büyütmek için Berza’nın geliştirdiği silahı

kullanacağız. Bu silahı ağır ve hassas olduğu için taşıyıcı geminin dikkatlice uçurulması

gerek


-Yani?


-Yani geminin pilotu Banu ve ben olamayız


-Şaşırtmak için ufak bir numaramız var sanırım


-Elbette var. Berza kutlamaları sever


Yusuf yan gözle Berza ya bakar. Berza hafifçe gülümser “kesinle” Ardından Yusuf konuşmasına devam eder


-Güzel o zaman gemiyi ben uçuruyorum. Şaşırtmadan hemen sonra orada olacağım


Kaptan plana devam eder.


-Şimdi, Farih askerlerin yönetimi sende. Berza şaşırtmayı halledecek. Banu ve Nuh sizin için özel bir gemimiz var demek isterdim. Bu yüzden kendinize hazır gemi

yapmanız için 2 saatiniz olacak. İnşallah bu savaşı kazanırız. Unutmayın kimse olaylara takılmasın sadece görevine odaklansın ve işe başlamadan önce tüm askerler namazını kıldı mı?


Kaptan, Farih’e bakar. Farih şaşkın bir şekilde cevaplar


-Ne için?


Kaptan derin bir iç çeker


-Her asker savaşmadan önce ibadetini tamamlaması gerekir. Bu yıllardır böyledir


-Biz de sadece Tanrı sizin yardımcınız olsun deriz


-Şimdi ana filo güvertesine in ve Müslüman olan tüm askerlerin namaz kılması için müddet ver. Şafak belirmeden saldırıya geleceklerini umuyorum


-Nasıl bu kadar eminsiniz efendim?


-Eğer savaşın başlayacağı günü biliyorsan ve düşmanın akıllı ise şafaktan önce saldırır. Çünkü tedbirsiz olanları görevlerinin başına geçmeden haklamak için


Farih duraksar. Daha önce bunu hiç düşünmemiştir. Birkaç saniye sonra kendisine gelir ve hızlı adımlarla ana filo güvertesine yol alır


Kaptan, Nuh ‘a döner


-Abinden hala bir iz yok mu?


-Efendim henüz yok fakat eminim ki bir şey planlıyordur. Onu tanıyorsam sürprizlere

bayılır


-Umarım


Nuh da içinden umarım diye geçirir ve sözüne devam eder


-O zaman biz gemi için Banu’yla yola koyulalım


-İyi olur


Asker selamı verdikten sonra odadan ayrılırlar. Berza da bu sırada bende işime koyulayım diyerek odanın kapısına yönelir. Çıkmadan önce “Kaptan” der. Hasan kaptan arkasını döner ve Berzaya bakar, “Geri dönmek güzel hissettiriyor.”


Kaptan ve Berza gülümser ardından Berza odadan ayrılır. Kaptan ile Yusuf odada kalmışlardır. Yusuf uzun zamandır beklediği anı yakalamıştır ve konuşmaya başlar


-Efendim. Çok tecrübeli bir kaptansınız. Peki bunun nedeni nedir? Erken planlama mı? Yada özel bir neden mi? Merak ediyorum


Kaptan derin bir iç çeker


-Evlat, eskiden zengin bir iş adamıydım. Her şeyim vardı. Bir zaman sonra da Ülkeme daha fazla yardım için bir şeyler başarmak istedim. Onlarca kez maddi destek yaptım fakat asıl sorunun teçhizatta değil kontrolde olduğunu anladım. Kısa bir süre düşündüm. Acaba ben yapabilir miyim diye. Tarihimize baktım. O efsanevi

Komutanların neler başardığına, nasıl yaptıklarına. İlk dikkatimi çeken Fatih Sultan Mehmet komutanımız oldu. Gemileri karadan yürütmesi o devirde ve şu an bile akla gelmeyecek bir yöntemdi. 2. Abdülhamid’in o sıra dışı ve yenilikçi projeleri ve

komutanlık yeteneği. Bunları daha detaylı araştırarak Gerçek bir komutan olmak istedim. Hiçbir zaman çıkar veya kar düşünmedim. Fakat bir zaman sonra şuan karşı karşıya olduğumuz kaptanın şeytani birine büründüğünü fark ettim. Güç onu ondan alıyordu. Sürekli daha fazlasını istedi


-Sözünü bölüyorum efendim ama sözünü ettiğiniz Komutanlar Hangi devir de yaşadılar


-Bizim en büyük sorunumuz da bu evlat. Geçmişimizi unutuyoruz, dinimizi, ne için

yaşadığımızı. Bahsettiğim kişiler 1453 (Konstantin’in fethinde) Fatih Sultan Mehmet, 1880 2.Abdülhamit zamanıdır. Ayrıca geleceğe konulan taşlar da Tarihten yola çıkarak yapılır. Onların ustalıklarına.


Yusuf sözünü keser


-Peki ya biz bu savaşta hile yapacak mıyız efendim?


-Savaşta hile makbuldür. Elbette yapacağız


Yusuf gülümser ve Asker selamı verdikten sonra görevi için odadan ayrılır.


Hasan kaptan, odanın camından dışarıyı kısa bir süre seyreder ve içinden “En azından azimli askerlerim var” der.


Bu sırada Banu ve Nuh gemileri için üste parça aramak ile meşguldürler.


Nuh bir yandan oflayarak bir yandan da söylenerek etrafı karıştırır. Bunu fark eden

Banu dayanamaz.


-Sakin ol, eminim burada işe yarar bir şeyler bulacağız


-İşe yarar mı? Lütfen her şeyi götürmüşler. Zamanında burada harika parçalar vardı. Of.. Bir saniye. Benimle küçük bir geziye gelir misin?


-Nereye?


-Eski bir kulübeye


-Eski bir kulübede ne bulacağız ki?


Nuh gülümser. Derhal yola koyulurlar. Üssün önündeki motorlardan birini alırlar ve

sıcak kumlarda yola çıkarlar. Birkaç dakika sonra boş bir alanda dururlar. Banu bir süre etrafa baktıktan sonra


-Tam olarak nasıl bir kulübe?

-Bu imkânsız, harabeden çıkmadan önce görünmezliği devre dışı bıraktığıma emindim. Nuh birkaç adım atar ve güç kalkanı ile karşılaşır. Bunu gören Banu büyük bir

heyecanla


-Vay canını bu şu askerlerin konuştuğu yer mi? Sen o musun? Neden söylemedin? Nuh bir yandan bileğinde ki saatini kurcalarken

-Evet işte o kulübe ve hayır ben o değilim


Birkaç saniye sonra kolunda ki saati kalkana değdirir. Ufak bir kıvılcım çıkar ve kalkan devre dışı kalır.


-Sen nasıl? O kalkanı bombalar bile yok edemiyor diye biliyordum


-Bombalar yok edemiyor. Ters akım ise reaksiyonu çözüyor. Her şeyin basit bir teoremi vardır.


İçeriye girerler. Asansörün hareketi sırasında Nuh, değişiklik hisseder sanki daha önce buraya biri girmiş diye söylenmeye başlar. Merkeze indikten sonra Odanın içine koşar bir süre etrafa hızlıca baktıktan sonra sinirlenmeye başlar. Banu;


-Ne oldu?


-Biliyordum. Biri girmiş. Yıllardır üzerinde uğraştığımız Emp cihazı yok. Olamaz ya.


-Emp silahı diyecektin sanırım


-Hayır, cihazı. O cihaz 1200 km alanda ki tüm elektronik devreleri yakar. Hhh… her neyse vaktimiz kısıtlı, gidip şu malzemelerimizi bulalım.


Nuh, harabedeki yıllardır kullanmak için sabırsızlandığı teçhizatları alır. Bu sırada odasına da bakar ve yatağının altında çocukken kendisini kollamak için verilmiş ilk silahını bulur. Eline alıp uzun bir süre bakar. Aklına eski anıları gelir. Yüksek bir ses duyduktan sonra kendisine gelir ve hızla yukarıya çıkar. Karşısında abisiyle yıllardır uçurmak istediği gemiyi görür. Geminin pilot koltuğunda Banu “Harabe bir ev için biraz fazla gelişmiş değil mi?”


Gemi biraz daha yükseldikten sonra geminin üzerinde ki kumlar dökülmeye devam eder ve geminin üzerinde yazan ‘CODEX’ yazısı belirir. Nuh gemiye yönelir. İkinci pilot koltuğuna oturur. Konuşmaya başlar


-Tamam. Gemi de 12 ayrı itici var. Güç koluna dikkat et çünkü hızını henüz test etmedik. Uzay da sıçrama yapabilir. 2. Kol gemiyi sağa sola yönetmek için


-Ne yani ileri geri, sağ sol ayrı mı?

-Hayır. Hepsi tek kol da fakat 2. Kol sana ek çeviklik sağlayacaktır. Solunda ki panel bulanan ayrı bir güç kolu var. Bu kolu Geminin silahları devre dışı kaldığında yakın temasa geçmek için kullanacaksın


-Ne yani gemilere mi çarpıyım?


-Çarpman gerekmiyor yakınlarından geçsen yeterli. Ölüm dalışında yaptığın gibi milisaniye kala. 500 metre içinde etkileşim yapar. Daha önce öyle şeyler yaptın değil mi?


-Tabi ki


-Güzel. Gemide 4 farklı silah sistemi olduğu için silah koltuğunda birinin oturması lazım


-İyi ama geminin kontrolünü neden bana devrediyorsun. Eminim sen benden daha iyi bir pilotsun


-Aslında hayır. Yıllardır gemi uçurmadım. Üstelik üste duyduklarıma göre kimse bu gemiyi kullanmak için senden daha çılgın olamaz.


Banu tebessüm eder ve kontrol paneline göz gezdirdikten sonra Nuh’u kontrol eder.

Nuh tamamdır işareti verdikten sonra Banu gemiyi havalandırır. Başlangıçta birkaç kere gemiyi sarsar fakat bir süre sonra alışmaya başlar.


Üsse tekrar geldiklerinde savaşın başladığını görürler. Birkaç saniye göz gezdirdikten sonra telsizden yüksek bir ses gelir “NEREDESİNİZ SİZ? PLANIN GERİSİNDE KALDINIZ”


Banu ve Nuh birbirlerine bakarlar. Nuh;

-Bak geri kalmışız


-Hızlanıveririz olur biter


Uzaydan Dünya ya savaşa gelen gemileri hedef alırlar. Bu sırada Nuh Banu’nun gemiyi aşırı derece de çevik sürdüğünü fark eder. Her saniye farklı eksenlerde hareket ederler. Nuh yavaştan sarsılmaya başlamıştır


Bu sırada yeryüzünde Binlerce asker karşı karşıya mücadele veriyordur. Maskeli adamın askerleri bir bir yenik düşüyordur. Fakat zaferlerinin zırhlardan ötürü.

Savaşma ruhu ile dolu olmalarıydı. Ne çok ileri gidiyor ne de geri çekiliyorlardı. Teslim olan askerlere tek mermi dahi sıkmıyorlardı. Hasan kaptan, savaş meydanında askerlerinin en önünde yer alıyordu. Askerleri, komutanlarının önde gittiğini görünce daha da cesaretleniyordu. Berza her zaman ki ortalıkta yoktu. Ortalık da düşmanların korkuyla kaçışı, askerlerin şehadet şerbeti ile önde savaş sesleri duyuluyordu. Birkaç dakika sonra gökyüzünde devasa bir gemi belirir. Banu gemiye birkaç saniye bakar

“Resimde daha küçüktü sanki”


Telsizden Hasan kaptanın sesi belirir

-İşte hedefimiz, hadi şu oyunu yapalım


Konuşmadan kısa bir süre sonra büyük bir gürültüyle gök yüzü simsiyaha bürünür.

Tüm savaş bir anlığına duraksar. Gökyüzünde kumandan geminin iki kat

büyüklüğünde bir gemi belirir. Tüm düşman birlikleri beliren gemiye yönelir. Sürekli ateşe tutarlar fakat saldırıları gemide en ufak bir delik açmaz sanki mermiler değmiyormuş gibi. Banu;


-Şunu görüyor musun? Böyle bir şey imkânsız Nuh cevap verir

-Kesinlikle


Telsiz den Farih’in sesi duyulur


-Yerimdeyim. Bombaları patlamanın tam sırası


Nuh üzerinde ki kumandayı alır ve patlatma düğmesine basar. Birkaç saniye bekler fakat herhangi bir şey olmaz. Tekrar, tekrar ve tekrar basar. Banu;


-Sorun ne?!


Nuh bir yandan üzerine bir şeyler alır bir yandan da konuşur


-Bunun olacağını tahmin etmeliydim. Bombaları fark ettiler


-Ne?! Nereye gidiyorsun?


-Yeni bir tane kurmaya


-Delirdin mi sen?! Gemiye atlaman imkânsız. İçeriye girmende öyle


-Hiçbir şey imkansız değildir


-Peki ya silahlar?


Nuh maskesini takar ve geminin duvarına doğru koşmaya başlar. Çarpacakken Berza nın verdiği ışınlanma bilekliğini kullanır.

–of.. Mermi yok anladım.


Kumandan gemisinin iticiler kısmında belirir ve yere düşer. Bu sırada Berza telsizle konuşur. Bu sırada Nuh patlayıcıları döşemeye çalışır


-Evlat delirdin mi sen?! Sadece bir kere kullanma hakkın vardı. Ayrıca gemide zehirli toksin gazı var. Sarhoş gibi olacaksın


-Biliyorum


-Oradan nasıl çıkacaksın


-Düşüneceğiz artık


Nuh bombaları döşer “patlamaya 5 saniye” ve geminin ana bölümüne koşmaya başlar. Koridor da karşısına çıkan düşmanlara sersemletme bombası atar ve

duraksamadan geminin filo kapaklarına yol alır. Bu sırada misket bombaları patlar ve gemi sarsılır. Telsizden Farih;


-Yol açıldı başlıyorum Banu karşı çıkar

-Hayır! O hala içerde Hasan kaptan karşılık verir

-Asker merak etme, o ne yaptığını biliyor


Nuh hangar çıkısına gelir atlamak üzereyken bir anda vücudu kitlenir. Arkasında

Maskeli adam belirir.


-Aceleyle nereye böyle?


Nuh hareket etmeye çalışır ama adamın elinde ki silah yüzünden kıpırdayamaz.


-Planınızı bilmiyorum mu sandınız? Sence o kadar aptal mıyım?


-B…il..mem b..e..nce öyl..es.in


Nuh zırhını çıkarır ve silahın etkisinden kurtulur. Bu sırada maskeli adam şaşırır


-Sen delirmişsin


Nuh zaman kaybetmeden Maskeli adamın silahından kaçar ve hangar kapısından

atlar.


Bu sırada arkasında Maskeli adam bağırır


-Nasıl?!


Atlamadan hemen sonra büyük bir sinerji sesi duyulur ve gemi saniyeler içinde toz olur. Bu sırada Banu;


-Neredesin?!


-Havadayım!


Nuh gülmeye başlar. Öleceğini biliyordur ve son sözlerini içinden geçirmeye başlar. Düşmeden Saliseler önce Banu gemi ile yakalar ve bağırmaya başlar


-Sen hayatımda gördüğüm en deli kişisin.


-Çok hızlı yakaladın bir yerim kırılabilirdi ama.


-Ciddi misin sen?


Nuh gemiye tekrar biner ve silah koltuğuna tekrar oturur. Oturduğu sırada Aşağı da devasa zafer çığlıkları belirir. Hasan kaptan telsizde belirir


-Evlat, Yalan söylemek istemiyorum. Bir an için oradan çıkamayacağını düşündüm ve

Berza muhteşem bir halüsinasyondu.


-Ne yani o gemi sadece illüzyon muydu?


Berza cevap verir


-Kesinlikle. Sadece birazcık dikkat dağıtmak lazımdı


Farih gemisinde büyük bir sevinçle bağırmaya başlar. Tam o sırada Gemisine bir

mermi gelir ve silah bozularak kendi kendisini yok eder. Farih’i de aynı şekilde


Birlik bir ağızdan “HAYIRR!” diye bağırır. Herkes ateş edilen yere bakarlar. O kadar odaklanmışlardı ki Kumandan gemisinin nerdeyse iki kat büyüklüğünde olan gemiyi fark etmemişlerdi. Geminin komutasında maskeli bir adam daha belirir. Maskesini çıkartır. Tek gözü yoktur. Ürkütücü bir sesle


-Beni hatırladın mı? Hasan?


-O hayır. Sen


-Evet beni öldürdüğünü sanmıştın ama çöp boşluğuna gitmeden önce kaçmayı başardım


Nuh lafa girer


-Efendim. Siz tanışıyor musunuz?


-Evet ama ismini ağza almak bile istemiyorum


Birkaç saniye içerisinde uzay ile gökyüzü arasında da büyük bir filonun savaşa geldiğini fark ederler. Nuh ve Berza aralarında kalmıştır. Etrafı zafer çığlıkları yerine. Yenilgi sesleri bastırmaya başlamıştır. Ne yapacaklarını bilmiyorlardır. Maskeli adam

konuşmaya devam eder.


-Şimdi gücünüzü gösterin bakalım


Uzaklardan yüksek bir ses gelir. Herkes bir anda irkilir ve sesin geldiği yöne doğru bakarlar. Bu tuhaf bir gemidir. Arkasında devasa mor ateş saçan iticiler, Önünde sivri bir kokpit, Kanatsız bir gemidir. Motor sesinin ardında Konuşma belirir.


-Gösterelim!


Bu Ömer’dir. Tüm gücüyle devasa gemiye çarpar. Bu sırada maskeli adam şaşkınlıkla bakar fakat Ömer, sivri sinek gibi yapışmıştır


-hah! Baya güçlüydü.


Nuh bu sırada ağzından mırıldanmaya başlar.


-Roketler, küçük bir gemi… ve Emp cihazı da yok. Emp cihazı Banu karşılık verir

-Ne?!


-Emp cihazını patlatacak!


-Napıcaz?!


Nuh hızlıca düşünür. Gökyüzüne bakar ve binlerce gemi görür. Aşağısında ise devasa gemi vardır. Bu sırada Ömer’in sesi tekrar belirir. Gemisinin içeresinde sıkışmış kolunu çıkarır ve eline kumandayı alır.


-Evet öyle!


Bu sırada Elektriksel dalga sesi duyulur. Ve gemileri Etrafta ki bütün gemiler birer birer düşmeye başlar. Emp cihazı codex gemisine varmak üzeredir. Aynı zamanda yukarı da ki filoya çarpacaklardır


Nuh bir anda Banu’ya seslenir.


-Sana güç koluna dikkat et demiştim!


-Evet!


-Yukarı tam gaz!


-Tam gaz mı?! Emin misin?!


-Tek yolumuz bu. Tam gaz, tam gaz, tam gaz


Banu Nuh’a bakar ve gemiyi doksan derece yukarı çevirip var gücüyle güç kolunu itmeye başlar. Güç kolunu sona dayanmasıyla koltuğa yapışmaları bir olur. Banu;


-çarpıcaz..! kumandaya yetişemiyorum!


-Umalım da öyle olmasın


Filonun önünde bulunan gemiye çarpmak üzereyken. Bir anda etraflarında karışık bir ışık belirir ve ortadan kaybolurlar. Emp etkisi bütün gemilere ulaşmıştır. Hasan kaptan olanları bir bir izlerken bir anda aklına kendi filo gemileri gelir ve refleksle telsizde Yusuf’a seslenir.


-Bizim gemilerimiz?!


-Onları hallettim efendim. Savaşı kaybedeceğimizi düşünerek hepsine geri filo bölmesine gitme emri vermiştim.


codex uzay boşluğunda görünür. Uzay sıçramasının etkisinden çıktıktan hemen sonra

Nuh;


-Banu! Hemen gemiyi 180 derece döndür ve tam gaz ver


-Emin misin? Yere çakılabiliriz


-Eminim yap şunu


Banu tekrar gücü sona dayar ve birkaç salisenin ardından tekrar dünya da belirirler. Nuh korkuyla abisinin gemisini arıyordur. Düşmekte olduğunu fark eder. Banu bütün gücüyle düşen gemilerinin arasından kaçıp Ömer’e ulaşmaya çalışır. Gemiye

yanaştığında yere düşmesine birkaç saniye vardır. Ömer hala içerdedir. Nuh geminin

kapısı açar ve abisine elini uzatır. Ömer Nuh’a ve yere bakar. Codex’e doğru atlar. Nuh son anda tutar. Banu var gücüyle gemiyi yukarı çeker. Ömer’in bacağı yere çarpar ve

kırılır. Codexi filo hangarına götürmeye başlar. Bir yandan hala düşen gemilerden

kaçmaya çalışır. Varmak üzereyken yukarıdan devasa geminin düştüğünü fark eder. Tüm kontrol kumandalarını aynı anda sağa yönlendirir. 180 derece döner, %99 güce getirmeye çalışır. Hemen üstünden gemi onu ezmek üzeredir.


Nuh Banu’ya döner:


-Sıçrayışa geç


-Gemi de hasar var uzayda ölürüz


-Burada da ölmek üzereyiz, uzayda hayatta kalma ihtimalimiz var


-İhtimalleri sevmiyorum


Banu tam güç uygular. Motorlar fazla ısındığı için tam güce uzun sürede ulaşırlar


Bu sırada Hasan Kaptan Ofisinden izlemektedir ve hemen telsizi eline alır “Evlat ne yapıyorsunuz gemide açık varken sıçrama yapmak çok tehlikeli”


Telsizden cızırtılar gelmektedir. Birkaç saniye sonra Codex gemisi sıçrayış yapar ardından devasa gemi yere kapaklanır. Bir anda her tarafı toz sarar. Codex gemisi 1200 km lik bir sıçrayış yapmıştır. Gemi kapanmış herkes bayılmıştır.


Yaklaşık bir dakika sonra Nuh birden uyanır ve nefesinin tükenmekte olduğunu fark eder. Bütün vücudu Uzay soğuğundan dolayı donmuştur. Dudaklarını oynatmaya

çalışır ve bir ıslık müziği söylemeye başlar.


Gemi tekrar aktifleşir “Sarmaşık protokolü başlatılıyor”


Nuh ıslık çalmaya devam eder. Geminin etrafını küçük bir tam zarlı kalkan sarar ve içeri oksijen verip sıcaklığı dengelemeye başlar. Birkaç saniye içinde gemi stabil dereceye ulaşır. Nuh hemen ayağa kalkmaya çalışır. Abisinin yanına gider ve kaskını çıkartıp kulağını ağzına dayar. Abisi nefes alıyordur. Yüzünde ki endişenin yerini gülümseme yer alır fakat Banu’yu unuttuğunu fark eder. Yanına geldiğinde onun

hareket etmediğini fark eder. Kaskını çıkartır ve nefesini kontrol eder fakat Banu nefes almıyordur. Hemen kalp masajı yapmaya başlar, durmadan devam eder fakat herhangi bir belirti olmaz. Var gücüyle masaja devam eder “HADİ… HADİ!” defalarca dener fakat kurtaramaz.


Sırtını kumanda masasına dayayıp şok olmuş bir şekilde Banu’ya bakar. “Keşke seni dinleseydim…” Bu sırada akü aklına gelir ve koşarak geminin silah bölümüne gider.

Silahlardan birinin aküsünü söker ve Banu’nun yanına tekrar gelir. Kablolarla

kendisine voltaj verir. Elektriği aldığı anda titremeye başlar. Silah akülerinin içinde direnç ahımı yoktur. Bütün voltajı olduğu gibi aktarır. Nuh 340W’a dayanmaya çalışır, bir yandan da giysisi enerjiyi emmeye çalışıyordur. Banu’ya yaklaşır ve elini kalbine dokundurup çeker. Banu yukarı doğru sıçrayıp tekrar durur. Nuh nefesini kontrol eder fakat hala nefes almıyordur. Tekrar dener. Yine hareket etmiyordur. Nuh’un gözünden ve burnundan kan gelmeye başlar. Abisi uyanmıştır ve zar zor Nuh’a:


-Yapma… Ken… kendini öldüreceksin


-Onu bırakamam


Tekrar Banu’ya döner ve bu sefer var gücüyle kalbine bastırır. Ardından yere kapaklanır. Elektrik kabloları çıkmıştır. Kafasını kaldırıp Banu’ya bakar. Banu

hareketsiz durmaya devam ediyordur. Gözünden bir yaş akıp yere düşer. Ayağa kalkar ve arkasını dönmüştür. Bu sırada bir nefes sesi ve öksürmeler duyulur. Nuh arkasını döner ve Banu nun nefes aldığını görür. İçine bir ferahlık düşmüştür. Gülmeye başlar


-Az daha hepimiz ölüyorduk. Neyse ki codex gemisindeyiz Banu konuşmaya çalışır:

-Ne demek şimdi bu


-Bu gemiyi tasarlamak için çok eski bir kitaptan ilham aldık. Bir müzik kitabıydı. Adı codex. Eskiden yazılmış tam anlamadığımız bir kitaptı fakat fark ettiğimiz şey ise bu

kitapta ki müziğin insanları etkilediğiydi. Biz de bunu gerçekleştirmek istedik ve böyle bir gemi yaptık. On farklı ıslık müziğine karşılık veriyor. Daha fazla anlatacaktım ama kanamam var.


-Ne kanaması!?


Elini kaldırır, gemiden bir parça böbreğine saplanmıştır. Gülümser “Öyle işte” der ve yere çakılır.


-Neden böyle davranıyor?


-Düşman gemide ki zehirli gazı soludu ayrıca yüksek voltaj yedi


-Tamam… tamam şimdi geri gitmemiz lazım


-Çekil de ben kullanayım


-Ben kullanırım Efendim teşekkür ederim Ömer kumandaya yaklaşır

-Bilmediğin yüzlerce tuş var. Kalk, fazla zamanımız yok


Banu yan koltuğa geçer. Ömer bir ıslık çalmaya başlar. Gemi bir tepki daha verir “Tüm güç motorlara yönlendiriliyor” ardından sıçramaya geçerler ve Dünyaya dönüş

yaparlar. Geminin enerjisi tükendiği için inerken gemi kapanır ve sürüklenerek dururlar. Kapının ardında sedye ile askerler gelmektedir. Bu sırada Hasan kaptan rahat bir nefes alır. derhal hastaneye götürülür. Bu sırada Burak kalkan belirir.


Hasan kaptan:


-Hiç sırası değil!


Hasan kaptan dışarı çıkar ve İFB birliğinin yöneticisi olan Burak Kalkanı karşılamaya

gider.


-Dinle, burada bugün bir zafer kazandık ve daha fazla sorun ile karşılaşmak

istemiyoruz


-Sorun için geldiğimi kim söyledi? Hayatım da böyle bir direniş gösteren topluluk görmedim. Aynı zamanda sandığımızın çok ötesine geçtiniz. Sizi Tarih olmuş bir topluluk diye tanıtırken siz bizim teknolojilerimizin önünde bir iş başardınız. Bu

yüzden Tüm gezegen birliği olarak sizi Gezegenler Birliği askeri olarak kabul ediyoruz


-Kabul ediyoruz derken?


-Size sormadan yaptık demek. Onaylamayacağınızı tahmin ediyorduk


-İyi tahmin etmişsiniz. Çünkü yönetici olacak biri varsa şuan o sedye de gidiyor. Ben burada son görevimi yaptım


gezegen sevinçler içinde bağırmaktadır. Ömer ve Banu gemiden çıkarlar. Tüm halk çığlıklar ile kendilerine doğru bakıyorlardır.


Ömer topallayarak gemiden iner ve Kaptana doğru yürümeye başlar.


-Seni bir daha göreceğimi sanmıyordum El tokalaşırlar.

-Bende öyle Quantum Coder Banu şaşkınlıkla Ömer’e bakar

-Ne yani sen tek başına iki bin kişiyi sadece kodlama ile ortadan kaldıran kişi misin?


-Ne sandın ta kendisi


-Oha, bir hafta da neler gördüm


Ayakta ki tüm askerler sıra halinde dizilirler ve şapkalarını çıkarıp. Farih’in ölümü için

yas tutarlar.


Berza “Onurlu bir adamdı”


Banu “Zafer için kendisini feda etti” Hasan kaptan “İyi bir askerdi”

Yusuf Karakuş “İyi bir komutan ve dosttu” Özgün “Tanıdım en cesur adamlardan biriydi”

Hasan kaptan tekrar şapkasını takar ve birliğin önüne geçip söze başlar


-Bugün burada sadece zafer kazanmadık. Bugün burada ne olduğumuzu kanıtladık. Şimdi ise yapacaklarımız daha yeni başlıyor.


Tüm askerler hazır durumuna bürünür ve selam vererek tüm ağızdan “Emredersiniz komutanım” der.


































Kısım 2




Yıl 3130


Yer: Dünya


Zorlu bir görevin ardından Nuh ve Banu yanan bir gemiyle D.İ.T üssüne yaklaşırlar. Bu sırada Nuh, kule ile konuşmaya başlar


-Ben D.İ.T. operasyon birliğinden 4.Birlik kumandanı Nuh, 12 numaralı hangar için iniş

talebi istiyoruz

-Ben üs merkezi, yanan bir gemi ile yaklaştığınızın farkındasınız umarım Nuh derin bir iç çeker ve konuşmaya devam eder

-Farkındayım

-Hangara iniş yapamazsanız sizi hurdalık bölümüne yönlendiriyorum


Nuh, sinirlenir ve telsizi kapatıp Banu’ya döner

-Sana diğer gemiyi alalım demiştim

-Ha öyle mi? Affedersin mermilerin arasından kaçarken fark etmedim

-Her neyse şu gemiyi indirelim


Yanan gemiyi hurdalığa indirirler. Nuh ve Banu gemiden çıkar ve dışarıda bekleyen görevli ile birlikte üsse doğru yürümeye başlarlar. Filo sorumlusu Özgür Hanım bilgileri aktarmaya başlar


-Görevinizde başarılı oldunuz. İsyancıların umudu yok oldu ve hepsi esir aldıkları toplumları saldılar


-Bu iyi bir haber


-Kesinlikle detaylı bilgiyi rota odasında anlatacaklar. Peki, gemiyi ne yapmamızı

istersiniz?


-Boş ver onu, birkaç saate patlayacaktır


Lafının ardından indikleri gemi havaya uçar. Üçü de arkasına bakar


-O kadar bile sürmedi


Rota bölümüne yaklaşırlar. Nuh ve Banu içeri girmeden önce zırhlarını çıkarırlar. İkisi

de berbat bir halde odaya girerler. Karşılarında ise Hasan kaptan kendilerini

bekliyordur ve kaptanın hemen yanında Berza da aynı şekilde. Kaptan söze girer;


-Size kaç defa operasyona girmeden önce planınız hazırlıklı olsun demiştim


-Efendim aslında bir planımız vardı fakat… Son kısmı işe yaramadı


-Yedek plan Nuh, Her zaman bir yedek planınız olsun


-Anlaşıldı efendim


-Neyse ki görev başarılı oldu. İsyancıların lideri öldürüldü ve adamları ne yapacaklarını bilemeyip dağıldılar. Bir yer dışında Kara Fas. Orda ki isyan hala devam etmekte, kim ve nasıl yapıyor bilmiyoruz fakat eminim yakında onlar da pes edecektir


-Nasıl bu kadar eminsiniz kaptan?


-Lideri olmayan bir çete, kraliçesi öldürülmüş arı sürüsüne benzer. Ne yapacaklarını bilemezler yeni bir kraliçe yapmak için karar alırlar fakat bu çetede öyle bir aday yok. Çünkü bütün adaylarını hapse attınız. Şimdi odanıza çekilin ve toparlanın bir sonra ki görev için yarın sizi haberdar edeceğim fakat ondan önce bu akşam bir kutlama var


-Ne için?


-Zaferimizin 10. Yılı için


-Efendim fakat


-İtiraz yok Nuh, hepinizin kutlama da olmasını istiyorum çünkü bir ödül töreni düzenlenecek


-Peki, efendim


Nuh ve Banu hazır duruşu yapıp rotadan ayrılırlar fakat Banu kendisini tutamaz ve yürürken bir yandan da Nuh ile konuşmaya başlar.


-Neden kutlamaları sevmiyorsun?


-Anlamadım


-Hadi ama 10 yıldır birlikte çalışıyoruz ve nerdeyse hiçbir kutlamaya gelmedin


-Evet, çünkü insanlar ile aram pek iyi değildir. Anlaşırım fakat kalabalık olduklarında canımı sıkarlar


-Neden?


-Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum Banu, dinlenmene bak


Nuh, koridorun sağında ki odasına yönelir. Banu arkasından kısa bir süre bakar kısık bir sesle “hala aynısın” der ve kendi odasına gitmeye başlar. Bu sırada Berza komutan odasına girer ve Hasan kaptan ile konuşmaya başlar


-Herhangi bir sorun var mı?


-Ne konuda?


-Herhangi bir konuda, Bugün her zamankinden biraz daha asabi gibisin


-Nuh… Onu anlıyorum fakat çoğu zaman her şeye doğaçlama atlıyor. Kurtuluyor da tamam ama bir gün başaramayacak


-Biliyorum ve eminim bir gün bu huyunu değiştirecek


-Nuh’u hepimizden çok tanıyorsun


-Biz daha önce birkaç kere çalışmıştık


-Nerede?


-Bak, gerçekleri ortaya dökecek olursak inan bana günlerimiz alır


-Alsın o zaman Berza! Ben sizin kaptanınızım ve benden saklanacak bir sır olmadığını düşünüyorum


-Zaten sen böyle düşündüğün içinde zamanında hepimiz dağılmadık mı!?


-Ne demeye çalışıyorsun?


-Son faciadan bahsediyorum dağıldığımız zamandan. Herkesin üzerine o kadar çok gitmiştin ki birçoğu dayanamayıp istifa etmişti sonra da dağılmıştık


-Bir Asker’in kaldırabileceği bir sorumluluk


-Evet, haklısın fakat o bir asker değil. O becerikli bir yardımcı o kadar


-O zaman burada olmaması gerekiyor. Çünkü burası çocuklara göre değil!


-Tamam, fakat birleşmemizi ve buraya gelmemizi kimin başardığını sakın unutma…

Ben gidip haberi ona iletiyim


-Güzel


Berza, haberi iletmek üzere Nuh’un odasına doğru ilerler bir yandan da bunu nasıl söyleyeceğini kara kara düşünmeye başlamaktadır bir yandan da Kaptan’ın bir anda yine eski hale bürünmesi aklına geldikçe sinirlenir. İçinden “her şey bu kadar iyi giderken yine bir sorun çıkıyor her zaman olduğu gibi…” der fakat cümlesini

bitirmeden sinirli bir konuşma sesi duymaya başlar. Berza, sesin geldiği yere doğru

bakar, ses Nuh’un odasından geliyordur. Berza, ne dediğini duymak için odasının kapısına doğru yaklaşır ve dinlemeye başlar


-Kendi kararlarımı kendim alamıyorum. Herkes bana kötü yanlarımı söyleyip duruyor. Neden bir kere olsun bir şey başardığım için tebrik alamıyorum. Yarın ki tören de yine beni azarlayacaklar. En ihtiyacım olduğu anda zaten abim de olmaz. Ne dedilerse

yapmama rağmen hala stajer gibi görüyorlar. Hatta daha aşağı bir konumda Ne

yapmam gerekiyor anlamıyorum


Berza, tüm konuştuklarını duyduğunda gözleri dolar. Çünkü haklıydı. Gezegenin istila edilmesini önlemek için en büyük adımları kendisi atmıştı fakat hiçbir takdir görmüyordu. Aksine laf atılıyordu. Kapının aralığından Nuh’a bakar kendisi bir yandan eşyalarını dağıtıyor bir yandan ağlıyor ve konuşuyordu. Berza, kapıyı iki kere tıklatır


-T.İ.D kaptan yardımcı Berza


Nuh, gözyaşlarını siler odayı olabildiği kadar toplamaya çalışır ve ufak tefek

toparlamadan sonra “Buyurun efendim” der. Berza, içeriye girer ve şapkasını çıkarıp koltuğunun altına koyar. O anda Nuh bir şeyler olduğunu fark eder, ayağa kalkar.

Berza için ne kadar zor olsa da kaptan emri olduğu için geri çeviremez ve söylemek zorunda kalır


-T.İ.D. birliğinin bana verdiği yetkilere dayanarak Hasan kaptanın emri ile Görev mevkinizden alınmış bulunmaktasınız


-Ne! Nasıl… b…ben kovuldum mu şimdi! Neden?


-Kaptanın emri evlat… Burası çocuklara göre bir yer değil diyor


-Ben 24 yaşındayım


-Asker eğitimi için yaşının 25 olması gerekiyor


-Gerçekten mi? Bunun yüzünden mi atılıyorum…


-Bak evlat…


-Yo anlıyorum Berza sen üzerine düşen vazifeyi yaptın. Teşekkür ederim Nuh, Üstüne hırkasını alıp odanın kapısına doğru yönelir.

-Eşyalarını toplamak için 1 gün süre var evlat


-Yanıma alacağım bir şey yok. Benim için artık bir önemi yok Babamdan kalan bu

ceket bana yeter. Her şey için sağ olun. Benim için burası yuva gibiydi.


-Dinle evlat, Bende kalabilirsin


-Kalacak yerim var Berza teşekkür ederim. Rütbem ve tüm ıvır zıvır üs malzemelerim falan dolapta. Madem asker değilim o zaman uğurlu bir şekilde vedaya ihtiyacım yok.


Banu konuşma seslerini duyar ve odasından dışarı bakar. Nuh’un gözleri yaşarmış bir şekilde koridorda ilerlediğini görür. Hemen yanına gider. Bu sırada Nuh, Banu’nun kendisine doğru koştuğunu fark eder ve yaşaran gözlerini siler.


-Nuh, hey! Ne oldu? Nereye böyle?


-Ben atıldım. Evime geri dönüyorum


-Nasıl? Neden atıldın ki


-Yaşım tutmadığı için daha doğrusu bir asker olmadığım için


-İyi ama hepimiz 10 sene önce askerdeydik


-Evet, kurallar değişmeden önce sen askerlik için gerekli olan belgeni aldın fakat 2 sene önce tüm kurallar yeniden düzenlendi ya. O yüzden gitmem gerekiyormuş.


-Olmaz öyle şey. Gidip kaptan ile konuşacağım Nuh, Banu’nun kolunu tutar

-Gerek yok gerçekten


-Sen benim yerine karar veremezsin bırak


Banu sinirle Kaptanın odasına yürümeye başlar. Nuh, derin bir iç çeker ve üstten ayrılıp evine (Harabeye) doğru yol alır. Bu sırada Banu, Kaptanın odasına girer ve kaptan bir anda arkasını döner ve konuşmaya başlar


-Asker ne cüret ile kapıyı çalmadan kaptanın odasına dalarsın Banu öfke ile gözleri dolmuş bir şekilde karşılık verir

-Kaptanın kendini büyük görmesi ile her şeyi değiştiren birini kovması cüretiyle. Nasıl yaparsın bunu. Dünyayı 14 yaşında kurtarırken küçük olmuyor fakat şimdi küçük yaşta diye kovdun mu onu! Biz seni babamız gibi gördük ve yaptığın şeye bak nasıl bu kadar rahat bir şekilde durabiliyorsun


-Eğer ceza almak istemiyorsan defol odamdan


-Ceza veremezsin çünkü artık askerin değilim!


-İyi istifa dilekçeni masamın üzerine bırak o zaman


-Seni aşağılık…


Berza, Banu’nun arkasında belirir ve kendisini tutar


-Bu kadar yeter evlat


-Bırak beni, bununla nasıl yaşıyorsunuz bilmiyorum!


-Kaptan olmak zor kararlar vermeni gerektirir, şimdi pılını pırtını toplayıp git buradan


-Kalacak halim yok zaten


Banu, kaptanın odasından çıkar ve kendi odasına sinirli adımlarla ilerler. Odasından birkaç bir şey alıp valizine koyar. Ardından Codex 2 gemisine ilerler. Hangar görevlisi Özgür Hanım izinsiz gemiye binildiğini fark eder ve gemi ile anonsa geçer


-Bindiğiniz gemiye izin verilmemiştir. Lütfen T.İ.D. malı olan gemiyi terk edin


-Hadi oradan! Bu gemi size ait falan değil. Biz yaptık bunu!


Özgür duyduklarına şaşırır içinden “Bu Banu’nun sesi ne oldu acaba” der ve anonsa

devam eder


-Anlaşıldı Codex 2 kalkma izniniz verilmiştir


Özgür hanım ile birlikte çalışan görevliler lafa karışır


-Fakat efendim hiçbir izin gelmedi


-Biliyorum fakat Banu böyle bir şey yapıyorsa bir nedeni var demektir


Özgür, içinden türlü türlü düşünceler geçirir. Aklında ki bütün düşünceleri Hangar yönetim odasına dalan bir asker bozar.


-Duydunuz mu Nuh, kovulmuş ve Banu da istifa etmiş. Ne oluyor böyle?


Odayı bir anda fısıldaşmalar sarar, herkes farklı bir şey uydurmakta ve iftira

atmaktadır. Odada ki yoğun gürültüyü Özgür Hanım bozar “Dinleyin beni! Herkes işine geri dönsün. En ufak dedikodu duymak istemiyorum” der ve herkes bir anda susup işlerinin başına döner. Özgür, Nuh ile konuşmak için odasına gider fakat onu bulamaz. Görevliye nerede olduğundan haberi olup olmadığını sorar.

Görevli kendisine kovulduğunu ve hiçbir eşyasını almayıp çıkıp gittiğini söyler. Özgür hanım, Nuh’un odasına bakar. Duvarında ki fotoğrafları fark eder. Yakından bakar,

kendisinin de olduğu fotoğrafları fark eder. Dünya ile gezegenler savaşı arasında ki fotoğrafları ve verilen saçma pozları fark eder. Bir yandan güler bir yandan da derin bir düşünceye dalar






Bu Sırada Harabe De…


Nuh, koltuğa oturmuş ne yapacağını düşünmeye başlar. Oda öylesine dağınıktır ki.

Hiçbir şeyi umursamaz. Sadece Bir zamanlar abisinin oturduğu koltuğa bakar ve içinden “Niye en ihtiyacım olduğun zaman yanımda değilsin kardeşim…” der ve

kafasını yastığa koyup tavana boş boş bakmaya başlar. Bir zaman sonra yapay zekâ sesi ile irkilir “Bir ziyaretçiniz var efendim.” Nuh, üstü başı perişan bir halde asansöre biner kapıya gelip


-Kimsin ve ne istiyorsun?


-Benim Banu, başka gidecek bir yerim yok


Nuh, şaşırır ve hemen kapıyı açar. Açar açmaz Banu, Nuh’un berbat durumunu fark

eder


-Sen ne yaptın böyle kendine? Ne kadar kafein aldın?


-Bilmem, sanırım birkaç kilo


-Delirdin mi! Ölmek mi istiyorsun?


-Sen neden buradasın


-İstifa ettim…


-Ne! Neden böyle bir şey yaptın?


-Şey ben seninle o kadar görevlere gittim. Benimle göreve gelmeye can atan tek sen

varsın. Ayrıca senden başka kimseyle anlaşamıyorum


-Ailen?


-Benim ailem yok unuttun mu?


-Ah… Affedersin sağlıklı düşünemiyorum. İçeri gel ama içerisi baya dağınık


-Tahmin edebiliyorum


Banu, asansöre biner ve Nuh ile birlikte aşağı inerler. Banu eve bakar ve her tarafın tozlanıp dağınık olduğunu fark eder laf etmeden duramaz


-Buraya en son geldiğimde daha iyi bir durumda olduğunu hatırlıyorum


-Evet, savaş sırasında hasar almış olmalı. Kalkanı söküp üsse takmıştım.


-O işe ne kadar önem verdiğini biliyorum ama artık bunu takmamalısın


-Takmamalı mıyım? Savaştan hemen sonra abimi görmek için hastaneye gidiyorum ve bana abimin kaçtığını söylediler. Bir kez olsun ihtiyacım olduğu zaman yanımda durmadı fakat ne zaman o bana ihtiyaç duysa orada oldum. Üssü kendi evim gibi benimsedim. Orada çalışan herkesi de aile gibi fakat şu halime bak. Sanki bütün gün

yatıp sonra da işten kovulan zavallı biri gibiyim


-Kendini aşağılama lütfen. Olanların seninle bir ilgisi yoktu biliyorsun


-Neden istifa ettin. Sen asker olmaktan gurur duyuyordun


-Sonradan vaz geçtim. Çünkü sen orayı kurtaran kişisin. Orada olduğum her saniye seni düşünecektim ve tekrar tekrar üzülecektim


-Yani benim için mi terk ettin?


-Ne? Yo hayır öyle bir şey…


-Sonra da yanıma geldin…


-Senden hoşlandığım falan yok tamam mı? Sadece kim olsa aynı şeyi yapardı


-Hmm tamam, peki


-Kes şunu


-Neyi?


-Alaycı bir tavırla konuştun


-tamam. Ben biraz etrafı toparlayayım


Banu da Nuh’a yardım etmeye başlar. Bu sırada Üstte durumlar sıkışmıştır. Herkes Kaptanın üstüne gelmektedir. Yaptığının ne kadar büyük bir sorun olduğunu.

Kendilerini geri çağırması istenmiştir. Kaptan bu teklifleri hiçbir zaman kabul etmemiş kendilerine işlerinin başına dönmesini emretmiştir. Güverte de bu sefer kendisine doğru Özgür Hanım gelmektedir. Kaptan daha tek kelime etmeden Özgür Hanım söze girer


-Efendim, yaptıklarınız hakkında konuşmak için gelmedim. Sadece Nuh’a ve Banu’ya göz gezdirmek isterim. Kendileri henüz dışarı hayat için uygun değiller başlarına bir şey gelmemesi için sizden iki günlük izin arz ediyorum


-O soytarıları daha mı önemsiyorsun Özgür? Burada bir gezegen yönetiyoruz


-Biliyorum efendim fakat


-Fakat yok Özgür ya işinin başına dön yâda sınırsız süre izinli olabilirsin


-Anlıyorum efendim


Özgür hanım, selam verip kaptanın yanından ayrılır. Hiç beklemediği bir cevap almıştır. Kaptanı bu kadar sürede ne değiştirmiş olabilir diye düşünmeye başlar. Diğer yandan da seçimini göz önünde bulundurur. Evet, üs her şeydi fakat daha önce bu gezegeni kurtaran şey bir üsten daha fazlaydı. Bir fikir ve plandı. Oysa kaptan yine

kendi fikirlerini göz önünde bulundurmaya başlamıştı. Düşünmeye devam ederken ofisine varmıştır bile. Kapıdan girmeden önce uzun bir kuyruk görür. Şaşırır ve masasının başına geçip yardımcısına neler döndüğünü sorar


-Burada ne oluyor böyle?


-Efendim, herkes üssün en gözde adamlarının gitmesinden şikâyetçi ve herkes istifa etmeye kalkıştı. Her gün yirmi kişi istifa ediyor efendim


Özgür hanım sinirle ayağa kalkar ve herkese seslenir;


-Ne burası oyun parkı mı? Gittiler diye istifa ediyorsunuz. Daha iyisini yapıp bu sefer biz onlara yardım edelim diye niye uğraşmıyorsunuz? İstifa edip evinizde yayılmak ile ne yapabilirsiniz? Şimdi herkes kararını verip ona göre davransın


Herkes, Özgür hanımın konuşmasından etkilenmiştir. Çünkü haklıdır. Kendilerini fazla saldıklarını fark ederler ve işlerinin başına geri dönerler. Özgür hanım, biraz kafamı dinlemem lazım diyerek odasına çekilir. Bu sırada Yusuf kapısını tıklatır;


-Efendim girebilir miyim?


-İçeri gel Yusuf


-Sorun nedir efendim?


-Sorun şu, herkes gitmek istiyor. Çünkü Nuh’u ve ekibini gezegen koruyucular olarak görüyorlar. Onlar gittiğinde her şeyin daha kötü olacağını hissediyorlar. Haklılar da peki sen ne için geldin Yusuf


-Emeklilik için efendim


-Ha, anlıyorum pekâlâ.


Özgür hanım, Yusuf’a birkaç kâğıt verir


-Bunları doldur sonra masama bırak sonra emekliliğin tadını çıkarabilirsin Yusuf


Yusuf teşekkür edip odadan ayrılır. Özgür yatağına uzanır. Yatağının sağında ki

komidine uzanıp üst çekmecesini açar. İçinden bir zarf alıp çekmeceyi kapatır. Elinde ki zarfı açar. Zarfta Ahmet ve kendisinin fotoğrafı vardır. Ahmet’i büyük savaşta

kaybetmiştir. En önemli görevlerden biri üstlenmiş, başarmış fakat sonunda kötü adamın T-33 lazerine maruz kalıp İçinde bulunduğu geminin kendi kendisini patlaması ile vefat etmiştir. Özgür, kendisine içten içe aşk beslemiş ama bir türlü söyleme fırsatı bulamamıştır. Biraz düşünür ve ertesi gün gece sadece birkaç saatliğine kaçmaya

karar verir fakat cesaret edemediği şey her şeyin daha berbat bir hal almasıdır Bu Sırada Nortfax gezegeninde…

Gezegenin bilinmeyen bir kısmında üste, komutan koltuğunda oturan adam karanlık yüzüyle konuşmaya başlar.


-Tüm sistemler hazır mı?


-Deniyorum, teknik bir sorun var. Nedenini bulmaya çalışıyorum


-Güzel, acelemiz yok. Sadece her şeyin kusursuz olduğundan emin ol


-Tamamdır efendim


Koltukta ki adam ayağa kalkar. Vücudu hasar almış, güverteye ilerlerken topallıyordur. Siyah bir maske takmıştır. Güverteye gidip planlarına göz atmaya başlamıştır.

Dosyalarına göz gezdirirken arkasında yardımcısı belirir ve siyah maskeli adam korkunç sesiyle


-Bir iz buldunuz mu?


-Deniyoruz efendim, fakat…


-Ne?


-Şey… Efendim


Maskeli adam, yardımcısını tek eliyle boğazından tutup havaya kaldırır ve konuşmaya

devam eder


-Sana söyle dedim!


Nefes almakta zorlanan yardımcı zar zor elinde ki dosyası maskeli adama verir ve konuşmaya çalışır


-Gönderdiğiniz birliklerden otuz üç tanesi yok edildi, hiçbir iz yok. Nasıl öldüklerine dair kalıntı bile


Maskeli adam yardımcısını duvara fırlatır. Pelerinini takar ve kapıya yönelir. Çıkmadan önce başını hafif arkaya döner ve yardımcısına


-Kovuldun


Yardımcı, bir yönden derin nefes almaya çalışıp bir yandan da öksürür


-Peki, efendim maaşım ile ilgili…


Sözünü tamamlamadan maskeli adam, yardımcısını kafasından T-12 lazeriyle vurur


-İşte ödemen…


Maskeli adam güverteden çıkar ve adamlarına masanın yanında ki cesedi yok

etmelerini söyler. Keşif için kendi uzay gemisine binip Gezegenden ayrılır. Gemisi

siyah ve mat kırmızıdır. Ön tarafında çift turret, arkasında ise gelişmiş bir portal cihazı olan netron kapakları bulunmaktadır. Maskeli adam rota olarak Dünya gezegenini

seçer ve birkaç saniyenin ardından ışınlanır




Bu Sırada Harabede…


Banu ve Nuh evi toparlamış tüm herşeyi geri yerlerine koymuşlardır. Banu evin 4. Odasını temizlerken Nuh’un yatağının altında küçük bir sandık bulur. Eline alır. Sandık dikdörtgen biçimde üstüne değişik bir amblem bulunan metal alışımdan yapılmıştır. Banu, ne nasıl açıldığını bulmaya çalışır. Bulamayınca bir tür gizli kapağı olduğunu düşünür. Sandığı masaya koyar ve mavi bir ışık ile etrafını incelemeye başlar. Bu sırada bir sarsıntı olur ardından Nuh’un sesi belirir


-Bu geminin burada ne işi var!


Banu içinden “Ah be o gemiyi unuttum ben” der ve asansöre binip yukarı çıkar. Kapı açıldığında Codex 2 gemisinin kuma çakıldığı ve yanında duran Nuh’un bir açıklama bekleyen tavrını görür. Söze başlamadan Nuh şikâyet etmeye başlar


-Bu gemi neden burada? Ben oradan çıkarken hiçbir şey almadım ki bize soyguncu olarak bakmasınlar diye


-Tamam, anladım ama acaba buraya nasıl gelecektim söyler misin?


-yürüyerek olabilir mesela


-Dalga mı geçiyorsun, yürüyerek 19 günde anca gelirdim. Hatta gelemezdim


-Daha ufak bir gemi alabilirdin


-Asilerin arasından kaçmak için görünmezlik özelliğine sahip tek gemiyi aldım. Ne

yazık ki bazılarımızın senin gibi süper ayakkabıları yok. Neyse… Gemi neden çakılmış?


-Aküsü bittiği için


-Bu geminin aküsünün biteceğini tahmin etmezdim


-Evet, fazla kurcalamasınlar diye avantaj sağlayan çoğu özelliğini devre dışı bırakmıştım. Bu şekilde normal bir gemi gibi göreceklerdi


-Avantaj sağlayan özellik derken


-Fazyonlu bombalar, Retalator kalkanı, çift dişli mermiler, ışınlanma kabini… Falan


-Işınlanma kabini mi var?


-Evet ve kesinlikle bunu aklından geçirmiyorsun çünkü henüz ayarlamadım, eğer çalıştırırsan sönmüş bir yıldızın içinde belirme olasılığın bile var


-Tehlikeli anladım


-Gemiyi eve ben sokarım. Sen daha fazla delice şeyler düşünmeden önce içeri gir

istersen


Banu, söylenerek asansöre geri biner. Aşağı indiğine aklına bulduğu küçük sandık gelir ve incelemek için tekrar yanına gider. Sandığın üzerinde bulunan tuhaf biçimdeki amblemi çözmeye çalışır bir yandan da kendi kendine konuşmaya başlar.


-K… I…. R…. Kır mı?


Banu’nun arkasından bir ses belirir


-Korunma Istardan Rejimi


Banu bir anda arkasını döner ve korkmaya başlar


-Kimsin sen?


-İhtiyacınız olan kişi


-Ne?....


Etrafı sessizlik sarmıştır. Banu dikkatle etrafını dinlemeye başlar. O kadar odaklanır ki Sandığın açılmaya sesiyle çığlık atar. Sandığın içinden birkaç resim ve bir belge çıkar. Belgenin üzerinde K.I.R. yazmaktadır. Resimlere bakar. Nuh’un küçüklüğünü görür ve onunla beraber poz veren daha önce görmediği birini. Nuh ile birbirlerine benzerdir bu yüzden Banu, onların kardeş olduklarını düşünür. Hangara gider. Bu sırada Nuh, Codex 2 gemisini indiriyordur ve Banu’yu fark eder


-Bir sorun mu var?


-Sanırım evde biri daha var


Gemiyi indirdikten sonra duraksamadan iner ve Banu’nun yanına gelip detaylı anlatmasını ister.


-Kimi gördün


-Görmedim duydum


-Ne duydun o zaman?


-Bir ses, bana Koruma Isteran Rejimi dedi.


-Hahaha…


-Gülme ya


-Büyük ihtimalle yanlış duydun yâda saçma şeyler duydun. Bugün kendini çok yordun ondan da olabilir. İçeriye geç bende ikimize kahve getiriyim.


-Tamam, olur


Nuh’un yanından sessizce büyük odaya doğru ilerler. Bu sırada içinden “Orada bir şey olduğunu biliyorum. Hatta birini fakat alay ediyor benimle” Büyük odaya doğru

yürürken, Raptier robotların arasından geçer. Hepsi neredeyse hiç kullanılmamıştır


fakat birkaç adımdan sonra solunda ki robotun ışığının yanıp söndüğünü fark eder.

Robotu bulunduğu yerden alıp büyük odaya doğru götürmeye başlar. Odaya

vardığında Nuh, kahveleri getiriyordur. Banu’yu bir raptier robotunu kucakladığını görünce gülmeye başlar


-Demek sonsuz aşkını buldun hahaha


-Bir kez olsun ciddi olur musun? Bu robotta bir sorun var


-Tamam, Onu yere bırak da bakıyım


Banu, robotu yere bırakır. Nuh, incelemek için robotun kafasını açar. Bilgisayarını getirir ve bağlar. Birkaç dakika boyunca hiçbir tepki vermeden bilgisayara bakar. Sonunda sessizliğini bozar


-Haklısın bir sorun var fakat robotta değil


-Nasıl yani?


-Bir sinyal almış fakat bu robotlara tek komutu bizim verebileceğimizi sanıyordum


-Yani başkası robotlara kod mu göndermiş anlamadım?


-Yani biri bu robotları istiyor demek ve eğer başarırsa bizi ezip geçmesi sadece birkaç saniyesini alacaktır


-Ne yapacağız o zaman?


-Robotları bir an önce aktifleştirmem gerek


Nuh, hızla ayağa kalkar ve teçhizat kutusunu getirir. Robotun göğsünü söker, elini içine sokar ve bir kablo koparır sonra göğsünden başka bir kablo çıkarıp birleştirir. Kafasından bir sata kablosunu bilgisayara bağlar. Birkaç saniye sonra hata sesleri gelmeye başlar, Nuh’un yüzünden soğuk terler süzülmeye başlar. Biryandan alnını siler bir yandan da kod yazmaya devam eder. Banu heyecanla beraber korkuyla

izliyordur. Ortamda ki ciddiyeti Nuh’un “İşte!” lafı bozar. Nuh geri çekilir ve robot bir süre hareketsiz durduktan sonra ayağa kalkar. Gözleri kırmızı, sağ kolu, sol koluna göre daha büyük, canavara benzer robotun kafasının yanından bir sinyal çubuğu çıkar ardından koridordan sürü halinde gelen bir robot ordusu belirir. Banu birşeylerin

yanlış olduğunu düşünür


-Bu, bu normal mi?


-Kesinlikle, bu bizim kumandan robotumuz. Şuan bu evdeki bütün robotlar ona

hizmet ediyor o da bize


-Peki ya bu yok edilirse?


-O zaman devre bize geçiyor çünkü birkaç yedekleme yaptım


-Peki ya kontrol bize değilde başkasına geçerse?


-Amacın nedir?


-Sadece güvenlimi emin değilim


-Elbette güvenli, inan bana Nuh, kumandan robota döner

-Kamufle olun, en ufak bir harekette haber verin


Robot, sadece Nuh’a bakıyordur. En ufak bir hareketi yoktur. Robot bir Nuh’a Bir Banu’ya bakıp duruyordur. Nuh da bir aksilik fark eder birkaç saniye sonra ne olduğunu anlar


-Tabi ya ses komutunun düğmesini açmadım ki haha


Banu sinirle bakmaya başlar. O kadar şey yapmasına rağmen bir düğmeyi unutacak kadar sakar olabilir mi diye düşünür. Nuh aynı komutu tekrar verir. Bu sefer Kumandan robot ürkünç bir sesle “Anlaşıldı” der ve bütün robotların arasından hızla

geçerek hangara doğru gider, arkasında ki robotların hepsi onu takip eder. Nuh, onları izlerken “Harikalar ya” der. Bu sırada Hangar kapısı açılır ve robotlar yukarı doğru

uçup evin etrafına konumlanırlar. Hepsi kendisinin yarısını kuma gömer ardından ortamın rengine bürünüp kamufle olurlar ve ortalığı gözetlemeye başlarlar.


-Evet, işte bu kadar


-Nuh, o sesi duydum yemin ederim


-Hala o konuda mısın? Herşey yoluna girdi işte. Bir sorun olduğunda robotlar bize bildirecekler. Şimdi sırtını koltuğa yasla ve kahveni yudumlamaya bak. Fazla gerginsin


Banu, Nuh’a hak verir. Koltuğa rahat bir şekilde oturup kahvesini yudumlamaya başlar. Nuh da Banu’ ya eşlik eder. Herşey çok güzel görünse de aslında bir sorun yaklaşıyordur. O da maskeli adamın kendisidir. Dünya’ya ulaşmış her bir santimine kadar incelemeye başlar. Bu sırada D.İ.T. Üssünden bir çağrı gelir


-Dünya gezegenine giriş yapmış durumdasınız, lütfen kimliğinizi belirtin aksi takdirde

geminiz yok edilecektir.


Maskeli adam telsize cevap vermez, koltuğuna yaslanıp güneşin batışını izler. Gözlem sırasında Dünya’nın savunma sistemlerini sınamak istiyordur. Keyfi fazla sürmez.

Birkaç dakika sonra gemisi alarm vermeye başlar “Dikkat tanımlanamayan füzeler” Maskeli adam radar sonarına biraz yaklaşır “Vay, demek o kadar geliştiniz.” Ardından komuta kollarını tutar ve bir anda uçmaya başlar. Neredeyse tam hızına ulaşmıştır fakat füzeler hala kendisini takip etmektedir. Akrobatik hareketler ile atlatmaya

çalışır. Sağ yönünde 360 derece dönüş yaparken füzelerden bir tanesi son anda gövdeyi sıyırıp yere çarpıp patlamıştır. Gökyüzünde akrobatik hareketler yapan bir

gemi gören halk bunu bir kutlama sanıp sevinmeye başlamıştır. Kimse gösteri parçası sandığı roketlerin R3T roketleri olduğunu fark etmemiştir. Maskeli adamın peşinde son füze kalmıştır. Nasıl atlabileceğini düşünür. Bir anda yeryüzüne doğru sürmeye başlar. Sonra gemi motorlarını devre dışı bırakıp, gemiyi 90 derece döndürür ve tam güç verir. Gemi bir anda ileri doğru hareket etmeye başlar. Yere çakılmaktan son anda kurtulur, hemen arkasından da kalan son R3T füzesi yere çarpar ve patlar. Maskeli adam kendi birlikleriyle irtibata geçer


-Hazırlıkların boyutunu arttırın önümüzde zor bir hedef var Telsizden cızırtılı bir ses gelir

-anlaşıldı efendim


Maskeli adam Uzay’a doğru sürmeye başlar. Bu sırada bütün olaylara D.İ.T. birliği şahit olmuştur. Herkes ardında şaşkınlık ile uzaya doğru süzülen gemiye bakmaktadır. En son böyle bir beceriye Büyük savaşta şahit olmuşlardır. Hasan kaptan tüm bu olanları gördükten sonra derhal güvertede sorumlu kişilerin toplanmasını ister.

Barvin’i de çağıran Hasan kaptan, büyük birşeyin yaklaştığını, bunun için hazırlıklı olmaları gerektiğini söyler. Herkesin aklına 2.Büyük savaş gelse de Hasan kaptan için aslında bitirilmemiş bir iştir. Barvin’i yanına alıp odasında konuşmaya başlarlar


-Ne veya kim olduğu hakkında bir bilgin var mı?


-Maalesef fakat bana öyle geliyor ki daha önce karşılaştığımız biri


-Bak kaptan eğer yine o çocuğu suçlayacaksan konuşacak birşeyimiz yok demektir


-Hayır ben onu suçlamıyorum, onu çağırmamız gerektiğini düşünüyorum


-1 ay önce onu kovup sonra da tekrar gelmesini istemek sizce mantıklı bir hamle mi?


-Başka seçeneğimiz var mı?


-Benim var fakat sizin için bir şey söyleyemeyeceğim kaptan, iyi günler efendim


Barvin, kaptanın odasından çıkar. Arkasında ise ne yapacağını bilmeyen kaptan çaresiz bir ifadeyle düşünmeye başlar. Yaptığının yanlış bir şey odluğunu fark etmiş fakat geri dönüşünün olmadığını anlamıştı. Nuh bir asker olmayabilirdi fakat oldukça başarılı bir elemandı. İçinden “Acaba o şuan bunun için hazırlık yapıyor mudur?” der. Fakat Nuh’un bu olaylardan daha haberi olmamıştur.


Kumandan robot, harabeye bildirim de bulunur. Nuh bu sırada uyumaktadır. Kumandan robot raporun acil olduğunu ve Nuh’a ulaşamadığı için R3 robotunu bildirim için eve gönderir. Robot tüm odaları bir bir gezmektedir. Nuh’un odasından garip bir ses duyar. Odaya girer fakat Nuh yatağında yoktur. Robot etrafı gezmeye başlar. Bu sırada robotların konumlandığı yerde bir hareketlilik başlar. Tüm robotlar açılır ve etrafa bakınırlar. Sıcak kumun içinden bir gemi çıkar Kumandan robot, geminin içine bakar. Bir adamın Nuh ile beraber gemide olduğunu görür. Raptier

kumandan tüm robotlar için izinsiz erişim talebini başlatır. Tüm robotlar geminin etrafını sarar ve kalkmasına engel olmaya çalışırlar. Robotlar gemiyi yere doğru çekiyor. İçeride ki adam ise var gücüyle gemiyi kaldırmaya çalışıyordur. Adam

robotlara ateş etmeye başlar. Bu sırada camın önünde kendisine doğru sıçrayan birini fark eder bu Banu’dur. Camı kırar ve adama saldırmaya başlar. Adam gemiyi otomatik pilota alır . Adam ayağa kalktığında Kafasında turuncu ve beyaz bir kask, sırtında değişik yarı otomatik bir menzil silahı belirir. Üstünde yıpranmış bir cübbe vardır.

Kollarının yanından kılıç çıkartır. Saldırma pozisyonu alır


-Bana bulaşma bücür


-Artık çok geç


-tamam o zaman


Adam hızlı bir hamleyle silahını eline alır. Bir anda Banu’ya ateş etmeye başlar. Banu, saldırılardan kaçmaya çalışır fakat mermiler geminin gövdesinden sekmeye başlarlar. Sonunda birinden kaçamaz ve bacağından yaralanıp yere düşer. Adam silahını indirir.


Bu sırada gemi birden yere çakılır. Gemi’nin güç motorlarına fazla yüklenildiği için çok geçmeden gemiyi alevler sarar. Adam belinden bir kanca silahı çıkarır. Nuh’a ateş eder ardından ayakkabılarından ateş çıkar ve bir anda dışarda belirirler. Banu, içeride kalmıştır. Zar zor ayağa kalkar. Bir adım attıktan sonra tekrar yere düşer. Adam

Banu’nun can çekişen halini görür ve Adamın maskesi açılır. Yüzünde kalıcı bıçak yarası olan yeşil gözlü bir gençtir.


-Sana bulaşma demiştim


Banu çıkmak için uğraşmaktadır. Bu sırada geminin her tarafını alevler sarmış, ufak tefek patlamalar başlamıştır. Çıkmak için kontrol masasına ulaşmaya çalışır var

gücüyle yürümeye başlar fakat bu sırada geminin bütün yüzeyi alevler ile

kaplanmıştır. Çıkışın önünü alevler kaplamıştır. Banu başaramayacağını anlar o sırada alevlerin arasından bir kanca gelir, banu’yu kolundan kapar ve bir anda dışarı çeker. Banu dışarı çıktıktan sonra gemi bir anda havalanır. Hemen altında robotlar vardır.

Patlama olmadan önce gemiyi uzağa götürüp fırlatırlar. Adam şaşırmış bir şekilde

bakar.


-Ne bunlar böyle


-Raptier robotlar…


Cevap veren Nuh’tur. Uyku ilacından kurtulmuş olan biteni anlamaya çalışıyordur.

Banu da onun hemen karşısında yere yatmış nefes almaya çalışıyordur. Adam Nuh’u tek eliyle kaldırır ve götürmeye başlar


-Buradan gitmeliyiz


-Hayır burada kalıcağız


-Kalırsak yerimizi bulacaklar


-Evimi bırakmam


-Keşke uyku ilacını biraz daha koysaydım


-Dinle madem gitmemiz gerek o zaman toparlanalım. Ertesi gün yola çıkarız


-Tamam o zaman


Banu, karşılarında şaşkın şaşkın bakıyordur.


-Siz tanışıyor musunuz?


Adam, Banu’nun yanına gelir oturması için yardım eder ve cevap verir


-Biz eski bir dostuz ve ben sizin tarafınızdayım


-Beni vurdun aptal!


-Sen istediğin için vurdum


-Ciddi misin?


-Hayır aslında kötü biri olduğunu düşünüyordum afedersin


Adam hafifçe gülümser ardından konuşmasına devam eder


-Ben Sezer. Ahmet Sezer


-Banu, soy ismim yok


-Memnun oldum


Sezer, Banu’ya aşağı inmesi için yardım eder. Nuh’ta ayağa kalkar ve derin bir soluk alır. Bir zaman sonra gökyüzünde bir patlama olur ardından robotların hepsi Nuh’un önünde dizilir. Hepsi Nuh’a bakmaktadır. En önlerine kumandan Raptier iner.


-Görev tamamlandı efendim


-Teşekkür ederim, Pozisyonlarınızı koruyun. Sen hariç kumandan, sen yapay zekaya sahip olduğun için sana aşağıda ihtiyacımız var.


-Anlaşıldı efendim


Kumandan robot arkasını döner. Tüm robotlara bakar hemen ardından bütün robotlar tekrar konumlanıp kamufle olurlar. Nuh ve kumandan robot asansöre ilerlerler. 4’ü de aşağıya iner. Nuh, Banu’nun bacağı için sağlık çantasını getirir.


-Yinede lazer kemiğini sıyırmış


-Lazer mi? Mermi olduğuna eminim


Kumandan robot;


-Sıkıştırılmış lazer, nesnelerden sekmesi için özel olarak tasarlanmış bu yüzden mermiye benzetilmesi çok normal


Banu, Sezer’e döner


-Sıkıştırılmış lazer? Gerçekten mi? Bana en az 4 el ateş ettin


-Olmuş bir hatayı tartışmanın bir anlamı yok. Nuh, dediğim gibi bir an önce toparlanmalısınız

-anlıyorum tamam… şunu hallediyim toparlanmaya başlıycam ve… Tamamdır Nuh yaraya son dikişi de atmıştır ve tek laf etmeden toparlanmak içeri gider fakat

Banu hala çatık kaşlarla Sezer’e bakıyordur. Sezer farkına varır, belli bir süre

görmezden gelir sonrasında konuşmaya başlar


-Senin toparlayacak eşyaların yok mu?


-Yok…


-Git sevgiline yardım et o zaman


-O benim sevgilim falan değil!


-Tabi, zaten her arkadaş biri kovulduğunda kendisi de istifa edip onun peşinden gelip birlikte yaşarlar değil mi?


-O benim dostum


Banu, sinirle ayağa kalkar, koltuğundan ceketi alıp öfkeyle giymeye başlar


-Senin amacın laf yetiştirmek zaten


Ardından kapıya yönelir. Sezer gülümser ve içinden;


-Keşke bir el de ağzına sıksaydım






Bu Sırada Dünya üssünde


-Efendim, Dünya’ya gelen gemi hakkında ne yapmamız gerekiyor Kaptan arkasını döner ve soruyu soran askerine yönelir

-Korktun mu asker?


-korkmalısınız


Bunu söyleyen Barvindir. Elinde belgeler ile güverte kapısından kaptan’a doğru yaklaşmaktadır. İlk sözünün devamını getirir


-Korkmalıyız çünkü böyle bir teknolojiyi gerçekten görmedik. Ne Nuh’un elinde ne bende ne de galakside. Bu şimdiye kadar karşılaştığımız en büyük sorunlardan biri


-Peki o gemi de ne vardı öyle


-Nano teknoloji ile tasarlanmış


-Yani?


-Yani bizim mekanik ile yaptığımız işleri onlar bir avuç mikro botlar sayesinde

yapıyorlar. Şöyle açıklayayım. Bizim gemilerimizde 3 arka itici ve yön iticileri ile birlikte 8 itici takarız fakat o gemide gözlemlediğim kadarıyla itici 2 adetti. İhtiyaç yerlerine göre yer değiştiriyorlar işte ne basit örneği


-Bunu biz yapamaz mıyız?


-Şu anda elimizde olanlar ile imkanı yok


-Peki ya daha önce düşürdüğümüz gemiler ?


-Bir tane sağlam olanı var. Sadece pilot düşürülmüş geri kalan tüm parçaları sağlam

fakat…


-Sorun nedir?


-O gemi Nuh’un barakasının yakınında yani oraya gidip gemiyi getirmemiz fazla zaman alacaktır


-Bu bir sorun değil yeterince zamanımız var


-Sen öyle san o adam buraya geldiyse fazla vaktimiz yok demektir


Lafının hemen ardından yapay zeka sesi belirir


-Tehlike… Tehlike Üssü terk edin Üssü terk edin


Üs acil durum moduna geçmiştir. Kaptan ve barvin şaşkınlıkla cama bakarlar ve kendilerine doğru Bir füzenin yaklaştığını fark ederler. Kaptan alaycı bir tavırla


-Hah… O füze bizim kalkanımızı asla aşamaz


Fakat füze kalkanı parçalamış doğruca üzerlerine doğru geliyordur. Tüm mürettebat kaçışmaya başlar. Birkaç saniyenin ardından Füze Üss’e çarpar ve büyük bir patlama yaratır. Üss’ün yarısı yerle bir olmuştur. Kaptan ve barvin patlamadan kurtulmuştur.

Patlamanın ardından siyah meta zırhlı bir adam yavaşça üsse iner. Botlarından değişik bir alev çıkıyordur. Bu siyah maskeli adamdır. Kaptan’a doğru uçar ve Kaptan’ı kapıp duvara yapıştırır. Zırhı’nın maskesi açılır ve yaralı yüzü belirir. Ardından öfkeyle

konuşmaya başlar


-Neredeler!?


-Neden bahsettiğini bilmiyorum


-Nuh ve ekibi neredeler, onlar!


-hahaha.. bilmiyorum


Adam kaptanı başka bir duvara fırlatır. Ayaklarını zemine basar ve yavaşça kaptan’a doğru yürür


-Bu söylemek için son şansın


-Sana en ufak bir şey söylemeyeceğim


-Güzel, kendim bulurum o zaman


Maskeli adam lazer silahını çıkarır ve Kaptan’a beş altı el ateş eder.


Barvin Güverte de saklanmış olanları izliyordur. Kaptan’ın öldüğünü gördüğünden gözünden yaş süzülür. Hüzünlü yüzü Maskeli adamın önünde belirmesi ile son bulur.

Barvin’i tek eliyle kaldırır. Sertçe yere çarpar. Barvin zar zor toparlanır. Kafasını kaldırdığında maskeli adam kendisine doğru bir silah doğrultuyordur.


-Aynı soruyu sana soruyorum ihtiyar


Barvin, güçlükle ayağa kalkar. Maskeli adam tekrarlar fakat Barvin tek bir şey

söylemez. Tam ona da sıkacakken birden güverte aşağı çöker. Siyah maskeli adam botlarını kullanarak kurtulur. Fakat Barvin beton yığınlarının arasında kalır. Tüm üs yerle bir olur. Hemen dışarı da Siyah maskeli adam ve adamları yıkımı zevkle

izliyorlardır. Etrafın durgunlaşmasından sonra Maskeli adam, gemisine biner ve Dünya’yı daha ayrıntılı bir keşif için incelemeye başlar. Üss’ün yok oluşunu tüm halk seyirci kalmıştır. Hepsinin ümidi birden yok olmuş ne yapacaklarını bilemez durumda feryat ediyorlardır.






Bu sırada Özgür, Nuh’un barakasına doğru gidiyordur. Olanlara kendisi de şahit olmuş.

Daha da hızlanmıştır. Olaya aynı zamanda Sezer de görmüştür. Cam’a bakarken arkasından Nuh yaklaşır


-Ne oluyor orada


-Bilmiyorum fakat acele etmemiz gerek. Alabildiğiniz eşyaları gemiye yükleyin bugün buradan ayrılıyoruz


-Daha eşyalarımızın yarısını bile toplamadık


-Nuh! Şimdi dedim


Nuh, hızlı bir şekilde haberi Banu’ya da iletir fakat Banu ikisi ile aynı fikirde değildir. Karşı çıkmaya başlar


-Biliyor musunuz yardımcı olmak için geldim fakat benden bu kadar. Olay üstüne olay. Artık katlanamıyorum, Üsse geri döneceğim


Sezer, söze karışır


-Gidemezsin


-Sen ne yapacağımı söyleyemezsin bana


-Doğru fakat gitmemelisin demedim


-Kelime oyunu mu yapıyorsun bana?


-Üs yerle bir oldu. Şuan ekipten geriye kalan sadece biziz


Banu ve Nuh aynı ağızdan “NE!?” der ardından Sezer devam eder


-Görünüşe göre geç kaldık. Daha da fazla gecikmek istemiyorum bu yüzden bir an önce bu Gezegen’i terk etmemiz gerekiyor.


-Aksi takdirde


-Aksi takdir de hepimizin sonu o üssün içindekiler gibi olacaktır, Banu.


Nuh biraz düşünür. Her şey o kadar üst üste gelmiştir ki. Bir anlığına çekip gitmeyi düşünür fakat orada öldürülen herkesin intikamını almak ister. Her ne kadar intikam kötü bir şey olsa da en azından buna bir son verilmesi gerektiğini biliyordur. Birkaç

dakika dan sonra yere bıraktığı çantaları alır ve “O haklı” dedikten sonra gemiye doğru yönelirler. Bir iki adım attıktan sonra Banu, konuşmaya başlar


-Ben yokum


Nuh, ardına döner ve garip bir şekilde Banu’ya bakar. Derin bir nefes aldıktan sonra;


-Senin seçimin. Kimse seni suçlayamaz. Hangar da G-3 gemisi var, küçük bir gemi fakat işini görecektir. Onu alıp buradan gidebilirsin


Sezer, Nuh’un bu konuşmasına tepki ile karşılık verir


-Sen ciddi misin?


-Kesinlikle… Kimseyi zorla yanımda tutamam


Banu, kendisine hak verildiği için mutluluk duyar ve eşyalarını G-3 gemisine

yüklemeye başlar. Bu sırada Raptier robotlardan biri Nuh’a gelir. Rapor vermeye başlar


-Yeryüzünde buraya doğru gelen biri var


Nuh ve Sezer birbirine bakar ardından ikisi de silahlarını kuşanıp asansöre binerler. Robotlara hazır da durmaları emrini verir. Kapıya ulaşırlar. Birkaç kere kapı tıklatma sesi gelir


-İçeri girmem gerek her an beni yakalayabilirler.


-Kimsin?


-Ben Özgür, büyük ihtimalle Üss’ten kurtulan tek kişi


-İçeri gel


Nuh, kapıyı açar ve karşısında perişan bir halde duran Özgür’ü görür. Günlerdir

yürüyordur. Dolasıyla aç ve halsiz kalmıştır. Sezer ve Nuh, Özgürü aşağıya indirirler. Yemek ve su ikram ederler. Özgür, biraz kendini toparladıktan sonra Nuh, sorular sormaya başlar


-Buraya nasıl geldin?


-Yürüyerek


-Onca yolu mu?


-Evet, sen kovulduktan sonra neler olduğunu anlamak için Üssten izin almıştım. İlk başta gemi ile yola çıkmıştım fakat daha yolu yarılamadan bir uzay gemisi gördüm simsiyah ve mor alevler saçıyordu ardından yere bir füze çarptı. Füzenin etkisiyle gemim saf dışı kaldı ve yaya olarak devam etmem gerekti.


-Anlıyorum. Biraz dinlen demek isterdim fakat bir an önce burayı terk etmeliyiz


-Katılıyorum


-Bu arada bu Sezer. Sezer benim eski dostum, Bu özgür Filo bölmesi komutanı.

Yaklaşık on dakika sonra kalkışa geçiyoruz bu yüzden bir an önca hazırlanmam gerek


Özgür, Sezer’e bakar. Sanki onu daha önce tanıyordur. Fakat tek kelime etmeden elini uzatır ve “Memnun oldum.” Der. Sezer de elini sıkıp aynısını söyler. Hemen ardından ikisi de birbirine bir süre bakar ve hazırlıklara başlarlar. Ellerinde ki kullanışlı olan eşyaları alırlar. Hemen ardından gemiye yükleyip Kalkışa geçer. Herkes derin bir soluk çeker. Nuh, arkasına yaslanır ve cebinden bir kumanda çıkartır. Sezer de bu sırada gemiyi otomatik komuta alır. Rahatlamış bir şekilde mürettebatın yanına doğru gelir bu sürede söze başlar


-Gemiyi otomatik pilota aldım. Uzay da yaklaşık birkaç yüz kilometre ilerliycez. Hemen sonrasında nereye gideceğimizi kararlaştırmamız gerekecek.


Bu sırada Nuh’un elinde ki kumandayı fark eder


-Ne için?


-Üssümüzü ele geçirmelerini istemem


Sezer tek bir laf bile etmez. Birkaç saniye sonra Nuh düğmeye basar ve büyük bir patlamayla beraber baraka yerle bir olur. Alevlerin arasından Codex gemisi hızla çıkar ve uzay’a doğru yol alır. Bu sırada patlamayı Halk görür ve içlerin de hiçbir umit

kalmaz. Özgür cam’ın yanında üzüntü ile Dünya’ya bakmaktadır. Derin ve hüzünlü düşüncelere dalar. Sezer’in yanına oturmasıyla dikkati dağılır. Gözünden süzen yaşları siler ve Sezer’e bakar


Özgür: Şimdi ne olacak?


Sezer: Öncelikle güvenli yer’e varmamız gerekiyor. Ardından bir plan yapıcağız sonra… Nuh: Sonra toparlanıp saldıracağız

Nuh, arkalarında belirir. Kollarını birbirine geçirmiş kendilerine bakıyordur. Sezer: Asla pes etmeyeceksin değil mi?

Nuh: Sende biliyorsun ki bunu durdurabilecek tek biziz. Şimdi pes edersek asla başaramayız


Sezer: Ne yapabiliriz ki? Gideceğimiz yer neredeyse bir hurdalık. Evet birsürü malzeme var ama harap olmuş bir biçimde


Nuh: Bu daha iyi, parçalardan ekipman yapacağız.


Sezer: Peki abin?


Nuh: Ne olmuş ona?


Sezer: Bilmiyorum bana yardım etmesinin tam zamanıymış gibi geldi


Nuh, derin bir soluk çeker ve kafasını iki yana hafifçe sallayarak konuşmasına devam

eder


Nuh: Ona ulaşamıyorum. Ki zaten çoğu zaman ihtiyacım olduğum da olmaz da. Daha çok kendi çıkarı var ise yardım eder


Özgür: Ya Banu?


Nuh: Şunları konuşmayı bırakacak mıyız… tek başınayız işte başka kimse yok.


Sözünün ardından derin bir sessizlik oluşur. Nuh haklıdır. Başka kimse kalmamış dahası Maskeli adam daha da güçlenerek karşılarına çıkacaktır.


Nuh: Ben gidip atıştıracak birşeyler var mı diye bakacağım Nuh, odadan çıkar hemen ardından özgür karamsar bir şekilde

Özgür: Haklı, başka kimse yok. Yapabileceğimiz bir şey de. Sadece çabalıyoruz Sezer: Hayır yanılıyor. Benim için de zamanın da öyle demişti ama şimdi yanındayım Özgür: Sizin hikayeniz ne?

Sezer: Bunu anlatmak çok zor


Sezer, derin bir iç çakıp Özgür’e bakar. Kendisi de ona gözlerini açmış bakıyordur. Kurtuluşunun olmadığını anlar ve anlatmaya başlar


Sezer: Bir oyun yoluyla tanışmıştık. Birbirimizi hiç görmemiştik ama çok güveniyorduk. O benim için kardeşim gibiydi ben de onun için. Bir sürü plan yapardık gelecek için, başarmak için. Hayat o zaman daha kolaydı. Fakat gün geçtikçe hırslanıyordu. Tamam yeteri kadar hırs iyidir fakat fazlası zarar. O başka planlar yapmaya başladı.

Davranışları değişti. Özgür: nasıl yani?

Sezer: Bir kız ile karşılaştı. Ona tutuldu. Kız da çok iyi biriydi ama ailesi pek sayılmazdı. Babası kötü biriydi. Tek istediği şey güçtü ve henüz Nuh 15 yaşındaydı. Nuh’un üzerine gidiyordu. Sürekli ondan birşeyler bekliyor yapmazsa kızıyla görüşmesine izin vermiyordu. Bunun farkındaydım, aynı zamanda onu da kendi safına çekiyordu. Bir hafta sonu çok farklı bir şey için çalıştığını fark ettim. Bir moleküler parçalıyıcı. Hedef nesne veya canlıyı moleküllerine ayırıyordu ve bunlar tekrardan kullanılabilir bi hâl alıyordu. Çok tehlikeliydi. Dur dememe aldırış etmedi. Liman’a doğru ilerledi. Kız’ın babası ile konuşacaktı yani daha doğrusu ayrıştırıcıyı ona verecekti. Onu durdurmak

için sevdiği kızı kaçırdım. Belki beni dinler diye. Hatta kendine gelmesi için kızı değersiz göstermeye çalıştım. Bir gün bir kaza oldu…


Sezer, soluk alır. Birkaç saniye duraksar.


Özgür: Ne oldu? Hadi anlat.


Sezer: Bu işin tek çözümünün babasını öldürmek olduğunu fark ettim. Fakat onun bundan haberi olduğunu hesaba katmadım. O kadar kötüydü ki kızını rehine olarak kullandı. Onu öldürmem gerekiyordu ama önünde kızını rehin almıştı. Bir yandan da

Nuh ağzının çıktığı kadar bağırıyor feryat ediyordu. Son kez Nuh’a baktım. Çok acınası bir durumdaydı. Biz küçükken birbirimize bir söz vermiştik. Ne olursa olsun kötü bir

yola düştüğümüzde bedeli ne olursa olsun birbirimizi durduracaktık ve ben de Özgür: Öldürdün…

Sezer: Ne?


Özgür: Kızı vurdun…


Sezer: Evet, mecburdum. Kız’ı vurdum. Babasının yüzü de hasar aldı ve artık o halde

insanların içine çıkamaz hale gelmişti Özgür: Yoksa?!

Sezer: kızın babası, o maskeli adam.


Özgür, çok şaşırır. Gözleri dolar ve elini yüzüne kapatır


Sezer: O andan sonra bir daha konuşmadık, görüşmedik de. Nuh, canla başla kızın yanına koşarken. Babası kaçmaya başladı. Sevdiği kızı kollarının üzerine aldı. Bir

yandan ağlayıp bir yandan adını sayıklıyordu


Nuh: Elif …


Kapı da durmuş dolu gözlerle kendisine doğru bakar. Sezer, ayağa kalkar. Ne

diyeceğini bilemez. Nuh ise ilk defa eski dostunun gerçek amacını öğrenmiştir. Göz yaşlarını silerek Sezer’e doğru yürür ve ona sarılır. Sezer şaşırır. Başka bir tepki bekliyordur.


Sezer: Başka yolu yoktu kardeşim… Kız seni bilerek parmağında oynatıyordu. Başta bende iyi sandım, sana anlatmaya da çalıştım fakat gözün öylesine aşk ile kör olmuştu ki beni hiç dinlemiyordun bile. Sadece onu istiyordun


Nuh: Sorun değil, haklıydın Sezer: Kardeş miyiz?


Nuh: Dibine kadar…


İkisi de birbirine bakar ve gülümserler. Bir anda geminin yaptığı rotor ile irkilirler.

Koşarak kumandaya otururlar. Farlak gezegenin’in kapsamasına girmişlerdir. Hızla

yüzeye doğru ilerliyorlardır. Birkaç saniyenin ardından gemiyi kontrol altına alırlar ve Sezer, gidecekleri yerin koordinatları girer. Farlak Gezegen’i düz ve oksijen ile azot oranı Dünya standartlarına göre %34 daha fazladır. Bu nedenle özel bir giysi ile dışarı da kalınabilir. Bitki örtüsü kırmızı ile yeşil karışık sarmaşık ottur. Gün’ün 61 saat olduğu bu gezegen’in uydusu yoktur. Yarısı sönmüş ve yukarı baktığınızda Güneş

sistemini görebilirsiniz. Özgür: Burası harika bir yer

Sezer: Keşke havası da öyle olsaydı Özgür: Ne demek bu şimdi?

Sezer: Özel giysiler olmadan dışarı çıkmayın demek Nuh: Tabi balon gibi şişmek istemiyorsan

Sezer: Hahaha… Özgür: Ha… Ha…

Sezer: İşte orada benim mekan


Codex gemisi bomboş bir araziye iner. Gemiden inerler. Sezer en son iner. İndiği sırada Nuh’un elleri sağa sola sallayarak boş boş gezdiğini görür. Sezer garipser bir şekilde


Sezer: Napıyorsun?


Nuh: Bunu daha önce de görmüştüm. Görünmez bir yapıt değil mi? Sezer, kahkaha atmaya başlar

Bu Sırada Nortfax Gezegenin de


Maskeli adam gemisi ile Üssüne iniş yapar. Hangar kapıları açılır ve yeni yardımcısı maskeli adamın kaskını ve tehçizatlarını tutar. Maskeli adam bir yandan konuşup bir yandan yürür


Maskeli: Adın ne? Yardımcı: Kaan, efendim

Maskeli: Kaan… umarım sana görevlerini ve sorumluluklarımı söylememe gerek

yoktur


Yardımcı: Hepsini biliyorum efendim


Maskeli: Güzel dua et de sonun eski yardımcı gibi olmasın. Şimdi gemimde ki keşif raporlarını bir saate ofisimde görmek istiyorum


Yardımcı: Emredersiniz efendim


Der ve Maskeli adamın yanından ayrılıp tekrar hangar’a yönelir.


Bu sırada Maskeli adam ofisine ulaşmıştır. Yatağına oturur. Yanında ki kitabı eline alır, içini açar ve fotoğraflarına göz gezdirmeye başlar. Maskesini çıkarır

Maskeli: Bu sefer elimden kaçamayacaksınız ve size yaptıklarını ödeteceğim Elinde ki fotoğraf ise kızının fotoğrafıdır. Eliyle kızını okşuyordur. Bir süre sonra

fotoğrafı sıkar ve yere atar. Ofisinden çıkıp güverteye doğru yol alır. Koltuğuna oturur

ve düşünmeye başlar. Daha sonra adamlarına döner Maskeli Adam: Plan aşamalarının bitmesine ne kadar var? Güverte de ki askerlerden biri karşılık verir

Asker: Yaklaşık iki hafta efendim


Maskeli Adam: Bu kadar zamanımız yok, hızlandırın şunu


Asker: Fakat efendim, şuanda zaten maksimum verimlilik ile çalışıyoruz Maskeli: Proje bitine kadar hiçbir çalışana izin vermeyin. Gerekirse uyumasınlar Asker: Emredersiniz efendim

Güvertenin kapısı açılır ve yardımcı Maskeli adama doğru elinde belgeler ile

yürümektedir. Bu sırada bir asker yardımcıyı durdurur ve sessizce konuşmaya başlar


Asker: Böyle bir adama yardım ediyoruz. Bu bana doğru gelmiyor. Ayrıca senin kötü biri olmadığını biliyorum. O belgeleri ona sakın verme


Yardımcı: Çek şu elini üzerimden. O bir kaptan ve o ne derse onu yaparız Asker: Hayır hayır böyle düşünüyor olamazsın

Yardımcı, zar zor askerin elinden kurtulur ve Kaptan’a gelip belgeleri teslim eder. Yardımcı: Efendim istediğiniz raporlar burda

Maskeli adam: İnceleme tamamlandı mı? Yardımcı: Evet efendim

Maskeli adam: Baya hızlıymışsın Yardımcı: Teşekkür ederim efendim

Der ve arkasını dönüp güvertenin kapısına doğru yol alır. Birkaç adımdan sonra Maskeli adam, yardımcıyı durdurur ve tekrar yanına çağırır


Yardımcı: Emredin efendim Maskeli Adam: Adın ne senin? Yardımcı: Bilge, efendim

Maskeli Adam: Bilge… neden sürekli yüzü görünmeyen bir kask ile geziyorsun Bilge?


Yardımcı: Kişisel sıkıcı bir hikaye efendim fakat emin olmak istiyorsanız yüzüm, insanların içerisine çıkmaya uygun değil


Maskeli Adam: Anladım, madem öyle bana rapor hakkında kısa bir sunum geçebilirsin


Yardımcı: Tabiki efendim. Şuanda mevcut düzenini koruyan 3 sektör de gelişmiş gezegen kolonileri mevcut. İçlerinden en tehlikeli durumda olan Dünya İnsan Teşkilatı’nı (D.İ.T.) yok ettiniz efendim. Şuanda var olan 2 sektör var. 1. Sektör de Vilgad Nord adında bir kaptan hüküm sürüyor. 2. Sektör de ise henüz bir kaptan yok efendim


Maskeli Adam: Nasıl yok? Emin misin asker?


Yardımcı: Eminim efendim. Yaklaşık 2 hafta önceye kadar mevcuttu fakat. Bir genç halkı kalkındırıp Kaptan’ı düşürmüş


Maskeli Adam: Ah şu çocuklar. Bu günlerde Aileler ne kadar sorumsuz çocuk yetiştiriyor böyle, neyse devam et


Yardımcı: D.İ.T. birliğinden kayıp olan 3 asker belirledik efendim. Bu kişiler patlama olduğu sırada üssün içinde değillerdi.


Maskeli Adam: Kim bunlar?


Yardımcı: Banu, Nuh ve Özgür Maskeli Adam: Daha ayrıntılı bilgi ver

Yardımcı: Aldığımız bilgilere göre efendim: Nuh, üssten atılmış. Banu ise sevdiği kişinin peşinden koşmuş fakat Özgür hakkında tek bildiğimiz şey onun bir filo yöneticisi olduğu


Maskeli Adam: Nuh neden atılmış?


Yardımcı: Asker olarak kabul edilmemiş ve Hasan kaptan tarafından üsten atılmış

efendim


Maskeli Adam: Banu?


Yardımcı: ikisi en son harabe de görülmüş efendim. Daha sonrası hakkında bir şey

bilmiyoruz


Maskeli Adam: Başka önemli bir detay var mı?


Yardımcı: Codex gemisini üssün içinde bulduk ve kendi üssümüze getirdik efendim Maskeli Adam: Bana sormadan öyle mi!?

Yardımcı: Size sormadık efendim çünkü araştırma hakkında tüm yetkiyi veriyorum, beni rahatsız etmeyin demiştiniz efendim.


Maskeli Adam: Doğru, hatırladım. Peki geminin durumu nedir? Yardımcı: Gördüklerimizin en iyisi diyebilirim efendim


Maskeli Adam: O kadar teknolojik diyorsun yani?


Yardımcı: Tam aksine efendim. Bu gemi teknolojik sınıf olarak geri de kalıyor. Yapay zekaya dahi sahip değil efendim


Maskeli Adam: ee… nasıl oluyor da bizi yeniyorlar


Yardımcı: Efendim, gemi eski dönemlere ait farklı biyomlar barındırıyor. Jet

roketlerinin yakıtı Bor yerine organik madde, Gemide ki silahlar bir tür mıknatıs mekaniği ile yapılmış ve en önemlisi henüz içerisinde çözemediğimiz bir tür ritim mekanizması var. Bir tür frekans aygıtı gibi ama hiçbir frekansa tepki vermiyor


Maskeli Adam: Gemi fazla yıprandığı için olmasın?


Yardımcı: Bu yaklaşımı da araştırıyoruz efendim. Raporun içeriği bu kadar efendim


Maskeli Adam: Güzel, ilk defa bir çalışanımın yaptığı incelemeden gurur duydum. Şimdi git ve istirahat et. Bunu hak ettin


Yardımcı, teşekkür eder ve güverteden ayrılır. Yine de Maskeli adamın içinde bir kuşku vardır. Bir saat kadar çok az bir zaman vermiştir fakat istediği belgeler 10 dakikadan

kısa bir sürede kendisine ulaşmıştır. Yardımcısından emin olmak için kendisini farklı

bir kimlikle takip etmeye karar verir.















Bir zaman sonra Altoran gezegenin de…


Gezegenin çekim alanına girişiyle beraber, gemide ufak bir sarsıntı olur ve Nuh uyanır. Etrafına bakar, hayatında hiç böyle bir şey görmemiştir. Koltukta oturup etrafı izleyen Sezer’e doğru yaklaşır


Nuh: Bunlar da nedir böyle Sezer: Işık yanılsamaları Nuh: Çok harika bir şey Sezer: Evet, öyle

Nuh: Şuan neredeyiz?


Sezer: Benim barakaya doğru gidiyoruz. Düşündüğüm kadarı ile şimdilik en güvenli yer orası


Nuh: Ne yani, burayı kimse bilmiyor mu?


Sezer: Hayır sadece çok nadir olarak bazıları denk geliyor fakat öyle zararlı insanlar değil


Nuh: Tam saklanma yeri Sezer: Kesinlikle

Sezer koltuğundan kalkar ve sırt çantasını bir dolaptan çıkartır. İçini açar ve Sezer’e uzatır


Nuh: Nedir bu?


Sezer: Uzay gemisiyle oraya inmeyeceğiz, zemin ateşe çok dayanıksız.


Özgür’ü de uyandırır ve aynısından ona da verir. Özgür, uykulu gözlerle kendisine doğru bakıyordur ve anlaşılması zor bir sesle konuşmaya başlar


Özgür: Nedir bu?


Sezer: Belli bir yerden sonrasını jetler ile tamamlıyacağız Özgür: Hıı.. tamam

Codex 2 den bir uyarı mesajı gelir “Belirtilen kordinat’a varış süresi sekiz dakika”


Ekip hazırlıklarını yapmaya başlar. Gemi büyüleyici ışık yanılsamaları ve devasa meteorların arasından geçiyordur. Gemi yavaşça ilerlerken hemen arkasında bir lazer belirir ardından küçük fakat silahlarla donatılmış bir gemi


Nuh: Sanırım pek de sakin bir yer değil Sezer, Nuh’un baktığı yöne doğru bakar. Sezer: Of yine mi?...

Nuh: Yine mi? Derken. Ne oldu ?


Sezer: Birazdan anlarsın


Sezer, telsizi eline alır ve bağırarak konuşmaya başlar Sezer: Melih benim Sezer sıkıntı yok!

Küçük gemiden cızırtılı bir ses gelir


-He!?


-DEDİM Kİ BENİM BEN SEZER!


-Beni ezer misin!? Anlamıyorum seni!


Nuh, bir gülmemek için kendini zor tutar. Özgür ise elini alnına koyar. Sezer konuşmaya devam eder


-SES DÜĞMESİNİ ARTTIR!


-ARTTIRDIM, KİMSİN?


-Sezer…


-Niye en baştan söylemedin ki?


Nuh, kahkaha patlatır aynı anda Özgür de gülmeye başlar. Gemi varış koordinatlarına ulaşmıştır. Ekip gemiden iner ve gezegene doğru gitmeye başlarlar. Bu sırada küçük uzay gemisinden inen arkadaş da kendilerine katılır. Gezegenin rengi sarı ve

kırmızımsıdır. Oksijen düzeyi, Dünya’ya en yakın olan tek gezegendir. Her ne kadar


doğal su ve mineralli toprak mevcut olsa da Gezegende bitki dışında herhangi bir yaşam türü yoktur. Yumuşak bir yüzeye sahip olup yanıcı bir zemini vardır.


Gezegen, Dünyadan 134.765 bin km uzaktadır. Güneş sisteminin belirsiz kısmında yer

alır. Bu nedenle diğer gezegenlerden uzaktadır. Etrafında Güneşin yalın ışınlarının kırılmasıyla oluşan ışık süzmeleri bulunur. Bu sırada gezenini içinde bulunan bir

yapıya doğru İnmeye başlarlar. Nuh söze girer Nuh: Burayı nasıl buldun ?

Sezer: Aslında bu çok uzun zaman önce bulunmuş bir yer. Aile bireyleri ölmeden önce çocukları arasından birini seçerler ve buranın yaşamını sürdürmesi için yardımcı olma görevini kendisine verir.


Nuh: İyide ölecekleri zamanı nerden biliyorlar


Sezer: Bilmiyorlar elbette, bu mirası daha önceden planlarlar. Kararlarını değiştirmedikleri sürece o vekalet geçerli olur


Nuh: Buranın hikayesi nedir ?


Sezer: Bu da çok uzun bir hikaye fakat kısaca şöyle bahsedebilirim. Dedemin 4 asır önceki dedesi bir savaşta yer almış o zamanlar Dünya diye bir gezegen bilinmiyormuş


Nuh: Uzaylıydılar yani öyle mi? Sezer: Yani onun gibi bir şey.

Nuh: Bana biraz uydurma bir şey gibi geldi


Sezer: Gezegenden gezegen’e sıçrayışlar yapıyorsun. Bir uzaylı gemisini düşürüyorsun ve devasa bir galaksi savaşaına katılıyorsun ama uzaylılara inanmıyorsun öyle mi?


Nuh: Hahaha… Evet Sezer: Çok tuhaf birisin

Nuh: Ee… hikayenin devamı?


Sezer: Sonrasında bir savaş başlamış ırk savaşı. Sonunda bir çok gezegen yerlebir olmuş. O zaman ki dedemin adı da valya’ydı. Savaşı kazanmışlar fakat kendi gezegenleri de yok olmuş . Sığınmak için bir yer aramışlar. Bu gezegenin %56’sı gaz


bulutuymuş ayrıca yaşam standartlarımız 10 seneye düşmüş yani bir bebek doğduktan maksimum 10 sene yaşayabiliyormuş


Nuh: Yani burası yaşınabilir bir gezegen değil öyle mi?


Sezer: Öyle bir şey demedim. Eskiden öyleymiş. Zamanla bu gezegeni daha yaşanabilir bir yer yapmak için her türlü bitkiyi yetiştirmeye çalışmışlar


Nuh: Öyle bir zamanda bitkiyi nasıl bulmuşlar?


Sezer: Savaştan kayıplarla çıkanlardan ötürü zengin milletler daha da gelişmişti. O zamanlarda da bizim topluluğumuz silah üretimi yapıp dışarıya satmış fakat silahlar karşılığında para yerine toprak ve bitki almışlar


Nuh: Yani burası bir…


Sezer: Bir cephanelik evet. Hem de eşi benzeri olmayan bir yer. Nuh: Etkilendim

Bu sırada uzay gemisi Gezegen’e iniş yapar. Raptier robotlar geminin arkasından çıkıp hizaya girerler. Robotların hareketiyle Sezer irkilmiştir


Sezer: Bunları da mı getirdiniz?


Nuh: Elbette, korunmasız nasıl durabilirdik ki?


Sezer: Az önce anlattıklarımı dinlemedin mi?


Nuh: Düşmanımız hafife alınacak biri değil. Her türlü hile ve şeytanlığa sahip. İşi şansa bırakamazdım


Sezer: Peki o halde. Ev buraya uzak değil sadece birkaç adım atmamız gerekecek Nuh: Birkaç adım uzak mı oluyor?

Sezer kendinden emin bir şekilde Nuh’a doğru bakıyordur.


Nuh garipsemiş ve adım atmaya başlamıştır fakat yerçekimi fazla ve toprak yumuşak olduğundan adım atmak bir hayli zordur.


Bu Sırada Nortfax Gezegenin de…


Maskeli adam, güverte de Güneş sistemini dikkatlice incelemektedir. Çantasından çıakrdığı bir usb belleği sisteme takar ve tarama başlatır. Bu sırada arkasında

yardımcısı belirir Yardımcı: Efendim ? Maskeli: Evet

Yardımcı: İstediğiniz keşif robotlarını gemilere yükledik ve her bir gemi bir Gezegen’e

kitlendi.


Maskeli: Öyleyse neden bekliyorsunuz!? Hepsini gönder Yardımcı: Emredersiniz efendim.

Yardımcı koşar adımlarla hangar bölümüne doğru ilerler. Koridor da koşarken

karşısından gelen siyah cübbeli bir adam kendisine çarpar. Yardımcı şüphelenir ve adama seslenir


-Hey sen!?


Cübbeli adam kafasını hafifçe çevirir


-Evet sen, derhal buraya gel


Adam bir anda koşmaya başlar. Hemen arkasından da yardımcı kendisini takip

ediyordur. Bir zaman sonra izini kaybeder


-Hay ben böyle işe


Yardımcı hangara doğru tekrar koşmaya başlar. Nefes nefese hangar yönetim birimine girer ve öfkeli bir şekilde


-Bütün gemileri fırlatın hadi! Hadi! Hadi!


Görevliler şaşkınlıkla hızlı bir şekilde gemileri harekete geçirirler. Her bir gemi teker teker fırlatılıyordur. Konteynırların arkasında saklanan siyah cübbeli adam eline telsizi alır


-Harekete geçtiler. Telsizden cızırtılı bir ses gelir


-Khhh… anladım…


Cübbeli adam telsizi tekrar cebine koyar ve kafasını yukarı doğru kaldırır. Birer birer

gemilerin geçişini görür ve yavaşça arkasını dönüp uzaklaşmaya başlar.


Yardımcı derin soluklarla kaptanın odasına doğru koşmaktadır. Geçtiği yerlerde ki görevliler yardımcıya bakıyordur. Sonunda odasına ulaşır, kaskını çıkarır ve hazır ol konumuna geçer


-Efendim


Maskeli adam cevap vermeden eliyle gitmesini işaret eder.


-Bir gizli misafirimiz var efendim


Maskeli adam masasında uğraştığı şeyi bırakıp sandalyesinden kalkar ve yardımcıya doğru yavaşça yürür bir yönden de sorgulamaya başlar.


-Ne demek misafirimiz var?


-Siyah cübbe giymiş biri efendim, yüzünde de sizin gibi maskesi var. Maskeli adam tek eliyle yardımcısının boğazından tutar

-Güvenlik duvarımızı nasıl geçti peki?


-Bil… miyorum… hhh… efendimm


-Senin rütben ne asker


-Komuta, efen…dim


-Öyleyse işini yap, git ve onu yakala yoksa onun yerine seni tüm halkın önünde idam ettiririm. Anladın mı beni! ?


-E-evet Efendim


Maskeli adam yardımcısını bırakır. Bırakır bırakmaz yardımcı yere düşer ve öksürerek nefes almaya çalışır. Bir yandan da boğazını ovuyordur.


-Çık dışarı ve bul onu


-Emredersiniz efendim


Yardımcı yerden şapkasını alır ve zorlukla ayağa kalkıp kapıya yönelir. Bu sırada Maskeli adam odasında ki camdan uzaya doğru bakıyordur.

-Kendi adamlarım bile işe yaramaz ve şurada koca bir sistemi yönetmeye çalışıyorum Kapının biraz ardında yardımcı, maskeli adamın söylediği sözlere tanık olmuştur.

İçerisinde derin bir öfkeyle güverteden ayrılır ve hangara doğru ilerler. Koridor da

ilerlerken önünden geçen çalışanlar yardımcıya bakıp boynunda ki morluğu fark eder. Yardımcı çalışanlarına dikkat çekmemek için yakasını açar. İçinden;


-Ne kadar işe yaramaz olduğumuzu göstericem Der ve kararlılıkla yoluna devam eder









Farlak Gezegeni Gün: Cumartesi Saat: 15:38


Sezer yatağından yeni kalkmış lavaboya doğru ilerliyordur. Koridor da ilerlerken

değişik sesler duymaya başlar. Duraksar ve sesin ne olduğunu anlamaya çalışır.


-Hadi be, (küçük bir patlama sesi) shh.. elime geldi.


Sesin geldiği yere doğru yürümeye başlar. Silah cephanesinin kapısına gelir. İçeri den sesler gelmeye devam ediyordur. Kapıyı aralar. Nuh bir masa da yüksek bir müzik eşliğinde parçalar lehimleyip kaynak yapıyordur. Bir süre sonra bilgisayara gidip bir

kabloyu masanın üzerinde duran cihaza bağlayıp yazılım yapmaya başlar. Sezer, garip bir şekilde kendisine bakıyordur. Bir süre izledikten sonra söze girmeye çalışır


-Nuh burası…


-Bir dakika


-İyi de etra…


-Sözünü unutma


Sezer derin bir soluk çeker.


-Burası cephanelik!


-İşte bitti!


-Ne?


-Göreceksin


Nuh, masanın üzerinde ki parçaları alır ve hepsini farklı yerlere doğru fırlatır. Sonunda Sezer’e doğru bakar. Sezer, garipser bir şekilde


-Yani?


-Bekle biraz


Birkaç saniye sonra parçalar titreyeme başlar ve Nuh’un elinde tuttuğu kabza da tekrardan birleşirler. Bu bir çeşit silahtır.


-Etkileyici…


-Sadece bu da değil. Bu tatlı şey. Organik hiçbir canlıya zarar vermiyor


-Bunun iyi tarafı?


-Askerler de ne vardır?


-Silah?


-Başka?


-Zırh


-Evet. Bu silah üzerinde ki bütün zırhı ve ekipmanların bileşik yapısını bozuyor.


-Yani öldürmeden etkisiz hale getiriyor.


-Kesinlikle! İzle şimdi


Nuh, karşısında duran maket askere doğru ateş eder. Salise ardından tüm maket kül olur. Sezer’in eline bir pistol verir.


-Beni mi vuracaksın?


-Güven bana, hiçbir şey hissetmeyeceksin


-Çünkü öleceğim de ondan


Sezer’i ileriye doğru iter sonrasında uzaklaşır ve nişan alır. Sezer den soğuk terler akmaya başlar. Kendisini deney faresi gibi hissediyordur. Nuh’un sesiyle irkilir


-Kıpırdama…


Nuh, Sezer’e ateş eder. Sezer gözlerini açar ve elinde ki silah küle dönüşür. Vücudunu kontrol eder, gerçekten de hiç bir şey hissetmemiştir. Fakat kıyafetleri hala üzerindedir.


-Kıyafetlere etki etmedi ?


-Sanırım ipek. Doğal olan hiçbir şeye zarar vermiyor.


-Bir daha bunu bana yapma


-Tamam ama çalıştığını öğrendik


-Ne?


-Büyük ihtimalle doğal şeylere zarar vermez diye düşünüyordum


-Harika, Bunlardan ne kadar üretebilirsin?


-Bu cephanelikte ki parçaların ne kadarını kullanabilirim?


-Hepsini


-O zaman yüzlerce


-Bir de spesiyal bir şey yapmak istersen yani uzun namlulu falan…


-Keskin nişancı silahı da yaparım


-Sağol o zaman kolay gelsin


-Teşekkür ederim


Sezer gülümser bir şekilde mühimmat odasından çıkar. Tekrardan lavaboya doğru yürümeye başlar. Koridor da asılmış tablolara göz gezdiren Özgür’ü fark eder.


-Bu resimler ne zamana ait Sezer?


Ortam da derin bir sessizlik vardır. Sezer gitmiştir. Etrafına bakınmaya başlar. Diğer

yönden Sezer hızlı adımlarla lavaboya doğru gidiyordur ve sonunda ulaşmıştır. Birkaç dakika sonra bir sallantı hisseder ve hızlı bir şekilde lavabodan çıkar. Dışarı çıktığında Nuh’un ve Melih’in hızla koştuğunu görür. Neler döndüğünü merak eder.


Sezer: Neler oluyor?


Nuh: Bir gemi ile robotlar geldi. Hani burayı kimse bulamazdı? Sezer: Öyleydi

Konuşma sırasında Melih merdivenlerden yukarı çıkmaya başlar Melih: Ben çatıya çıkıp pozisyon alacağım siz aşağıdan halledin Nuh: Tamamdır Melih

Sezer ve Nuh, hızla dışarı çıkarlar. Üç robotun gemiden inip dolaştığını görürler. Nuh, dürbünü alır ve incelemeye başlar


Nuh: Bu Maskeli olmalı Sezer: İmkanı yok, yenilmişti

Nuh: Bende öyle düşünmüştüm ama bir şekilde o gemiden sağ çıkmayı başarmış. Üsse de saldıran büyük ihtimalle oydu.


Sezer: Her neyse gidip şunları indireceğim


Nuh: Bekle, burada olduğumuzu bilseydi eminim gökyüzünden yüzlerce gemi inerdi. Bence bunlar keşif için gönderilmiş.


Sezer: Ne yapacağız?


Nuh: Hiç, burada yokmuşuz gibi davranacağız


Sezer: Tamam


İkisi beklemeye başlar. Tam o sırada Melih’in sesi duyulur Melih: Geberin hurda parçaları

Nuh: Hayır Melih dur!


Sezer: Dur be adam!


Melih, çatıda ki tam otomatik silahla robotlara sıkmaya başlar


Nuh: Yapma! onlar keşif robotları saldırmak için değil! Sezer: Boşuna nefesini tüketme duymaz…

Nuh: Gidip hazırlanalım Sezer: Ne için?

Nuh: Burada olduğumuzu fark etmişlerdir. Toplanıp başka saklanacak yer bulmamız

gerekiyor


Sezer: Sen cephaneliği hallet ben de ihtiyaç gereçleri alıyım


Nuh, anlaşıldı şeklinde kafasını sallar ve ikisinde hızla toparlanmak için koşmaya başlarlar. Nuh, cephaneliğe girer. Ürettiği 4 silahı ve zırhları çantaları doldurup kapının önüne yığmaya başlar. Bir zaman sonra Özgür’ü merak eder. Telsiz ile ulaşmaya çalışır fakat cevap vermiyordur. Tüm çantaları alır ve hangara doğru koşmaya başlar. Birkaç saniye sonra Özgür’ü koridorda kulaklık ile tablolara bakarken bulur. Özgür, Nuh’u fark eder ve kulaklıklarını çıkarır


Özgür: Ne oldu? Bu seste ne böyle?


Nuh: Açıklayacak zaman yok, toparlan ve bir dakika içerisinde hangara gel Özgür: Tamamdır


Nuh, hangara varmıştır. Sezer’in uçağı hazır halde beklettiğini fark eder. Melih de gemiye çantaları yüklüyordur. Nuh, çevik adımlarla gemiye doğru ilerler. Gemi

kapısında Melih Nuh’a çantaları taşıması için yardım etmeye başlar


Melih: Çok üzgünüm onların saldırı için geldiğini sandım, sizi de duymamıştım Nuh: Sorun yok Melih fakat bir anca buradan gitmeye bakalım

Melih: Özgür nerede?


Nuh: Şimdiye gelmesi gerekiyordu…


Etrafa bakınırlar ve Özgür Gemiye doğru koşuyordur. Sezer fark eder ve gemiye

yakınlaştırır. Özgür içeriye atlar. Hangar kapısı birden açılır ve yapıdan dışarı çıkarlar. Hepsi bir aksilik olmadığı için mutludur fakat telsizden kalın korkun bir ses gelir


Telsiz: Misafir kabul ediyor musunuz?


Gökyüzünde gemiler belirir ve daha fazla gemi durmadan gök yüzüne ışınlanıp durmaktadır. Tüm ekibin içini bir anda karamsarlık basmıştır.


Sezer: Bunun gibi bir şey den mi bahsediyordun? Nuh: Kesinlikle

Ekibin teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştır. Melih kendini suçlayıp duruyordur. O silahı ateşlemeseydi gerçekten de bu durumda olmazlardı fakat hiçbiri Melih dışında bunu dert etmiyorlardı. Çünkü bir şekilde yakalanacaklarını sezmişlerdi.


Nuh: Dostum, kendini suçlama, elbet bir çıkış yolu buluruz.


Melih, ümitsiz bir şekilde Nuh’a bakar. Bu sırada gemileri Maskeli adamın gemisine girmiştir bile. Kapı açılır ve Maskeli adam, arkasında yüzlerce askeriyle kendilerini bekliyordur. Maskeli adam alkışlayarak içeriye iniş yapmış geminin içine girer


Maskeli: Vay canına tüm ekibi burada görüyorum bir kişi hariç, Ömer nerede?


Nuh ufak bir kahkaha atar


Nuh: Eminim saklambaç oynuyordur


Maskeli: Hepiniz bir avuç gençsiniz. Saçma sözler ve saçma tatmin edici tezavratlarla her şeyi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz. Saçmalıktan söz etmişken, işimizi

kolaylaştırdığın için bizzat teşekkür ederim Melih hahaha…


Melih, başını öne eğmiştir ve gözlerini kapatıp derin bir soluk çeker Nuh: Belki de planımızın bir parçasıydı?

Maskeli adam hiç beklemediği bir tepki almıştır ve gerçekte planın parçası olup olmadığını kendisi de düşünmeye başlar. Bunlar genç olabilirlerdi fakat oldukça yeteneklilerdi. Böyle bir plan yapmış olabilirlerdi. Düşünmesini yarıda bırakıp

yardımcısını çağırır. Maskeli: Kumandan! Yardımcı: Evet efendim

Maskeli: Bunları birbirinden ayrı hücrelere kapat. Hiçbirinin üzerinden gözünü ayırma Yardımcı: Emrederseniz efendim.

Maskeli adam, gemiden iner ve hangardan uzaklaşır. Bu sırada yardımcı Nuh’un

kolundan tutup kaldırır ve yanında birkaç askerle birlikte hücresine götürmeye başlar. Siyah cübbeli şahıs olan bitenleri birer birer izliyordur. Yardımcıyı gizlice takip etmeye başlar. Yardımcı hücreye varmıştır. Askerlerine dışarıya çıkmasını, şifreyi kendisi dışında kimsenin bilmemesi gerektiğini söylemiştir. Nuh’u hücreye koyar.


Nuh: Bu alçak için çalıştığına inanamıyorum Yardımcı: Vakti gelince

Nuh: Ne demek vakti gelince?


Yardımcının yanına havalandırmadan siyah cübbeli adam iner. Yardımcı, ekibin

tutulduğu diğer hücreleri gösteren haritayı Siyah cübbeli adama uzatır.


Yardımcı: Bunlar diğerlerinin bulunduğu bölgeler. Bu da özel bir geminin anahtarı, hangarın 3. Bölmesinde 12 numaralı pist.


Siyah: Ne zaman başlayacağız? Yardımcı, kısık sesle konuşmaya başlar


Nuh: Bu da ne demek, sen iyi tarafta mısın? Ve sen kimsin? Siyah: Tamamdır

Der ve tekrar havalandırmaya girer. Yardımcı, Nuh’a döner


Yardımcı: Sadece Sabredin ve şimdilik biz ne dersek itiraz etmeden onu yapın Nuh: Tamam, umarım iyi birisindir.

Yardımcı hücreden ayrılır ve hücre önündeki askerlere


Yardımcı: Gözünüzü ayırmayın. Çok çetin ceviz biri. Bir sözüyle aklınızı çeler. Sakın irtibat kurmayın


Askerler: Anlaşıldı efendim!


Nuh: Son bir ayda olan hiçbir şeyi anlamıyorum.


Yardımcı, maskeli adamın odasına doğru ilerler. Bir yandan büyük bir sevinç içerisindedir. Kapıya varır.


Yardımcı: Efendim, girebilir miyim ?


Maskeli: Gel!


Yardımcı, maskeli adamın sesinde ki tonundan hoşlanmamıştır. Bir terslik sezer. İçeriye girer, maskeli adam karşısında kendisine doğru silah doğrultuyordur.


Yardımcı: Efendim?


Maskeli: Cidden bu kadar saf olduğumu mu düşündün? Yardımcı: Anlamıyorum efendim.

Maskeli: Nasıl bu kadar kolay yakalandılar?


Yardımcı: Robotların içerisinde uyarı dedektörü vardı. Herhangi bir saldırı veya direniş ile karşılaşırlarsa sinyal gönderiyorlardı. Tek sinyal de Farlak Gezegeninden geldi.

Adamlarımızı da oraya yönlendirdim


Maskeli Adam, yavaşça yardımcıya yaklaşır. Elinde ki silahı yardımcının kafasına dayar.


Maskeli: Ben öyle düşünmüyorum ama asker


Yardımcı: Siz daha iyi bilirsiniz efendim fakat size karşı bir yanlışlık yaptığımı düşünüyorsanız duraksamadan beni öldürebilirsiniz efendim


Maskeli: Ben de öyle düşünmüştüm Tetiği çeker

Maskeli: Son bir sözün var mı?


Yardımcı: Büyük ve güçlü kaptanın hizmetinde olmak benim için bir onurdu efendim


Yardımcı gözlerini kapatır ve içinden şehadet sözlerini geçirmeye başlar. Birkaç saniye sonra tetik sesi gelir.


Hiçbir şey hissetmez. Gözlerini açar, maskeli adam karşısında gülüyordur.


Maskeli: Duygusallığın dışında söylediğin sözler hoşuma gitti. Seni gerçekten öldüreceğimi düşünmüyordun değil mi?


Yardımcı: A-anlamadım efendim?


Maskeli: Bir sınavdı ve geçtin, artık sana güvenebilirim. Şimdi kendini toparla. Son birkaç haftadır çok yoğun çalıştın. Biraz istirahat et


Yardımcı: Teşekkür ederim efendim


Yardımcı odadan çıkar ve az daha tüm planı öğrendiğini sanıp derin bir soluk çeker. Odasına çekilir ve ailesine ait fotoğraflara bakmaya başlar. Her fotoğrafta ailesinin yaptığı işten dolayı kendisini terk ettikleri zaman aklına gelir.


Karısı: Neden böyle bir şeytanla çalıştığını anlamıyorum. Evlenmeden önce birbirimize söz vermiştik. Doğru yolda gideceğiz küçük mutlu bir yuvamız olacak diye!


Yardımcı: Evet birbirimize söz vermiştik ama bütün borçları ve kredi borçlarını başka türlü nasıl ödeyebilirim.


Karısı: Her zaman bir yol vardır. İyi bir eş bulduğumu sanmıştım Yardımcı: İyi biriyim zaten


Karısı: Ama böyle öyle görmüyorum Mert! Yardımcı: Nereye gidiyorsun?

Karısı: Senden uzağa gidiyoruz


Yardımcı: Yoruz mu? Oğlumu benden alamazsın


Karısı: Sen de bize bunu yapamazsın! Umarım paralarınla mutlu olursun Yardımcı: Bekle, gitme…

Karısı: Çok geç, hoşcakal…


Karısı bu işte olduğundan dolayı kendisinden ayrılmıştı. Yıllarca bunun yükünü

taşıyordu fakat sonunda iyi bir şeyler yaptığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Bir gün eşinin karşısına çıkıp neler başardığını anlatacak ve oğluna sarılıp ondan ayrı kalması gerekmeyecekti. Odadaki derin sessizliği kapıda bekleyen Siyah cübbeli adam bozar


Siyah: Ailen mi?


Yardımcı Mert irkilir. Anılarına o kadar dalmıştır ki. Geldiğini fark etmemiştir bile Siyah: Ow, afedersin. Geldiğimi gördün sandım. Girmemin sakıncası var mı?

Mert: Yok, geç. Kapıyı da kitle


Dediğini yapar. Küçük ama ferah odanın, masanın yanında ki oturağa oturur. Bu sırada Mertte yatağının üzerinde oturmuş elinde ki kutudan yıllardır açıp bakmadığı resimlere bakar


Siyah: Biraz tozlular sanki


Mert: Bu kutuyu büyük bir karar alana kadar açmayacağıma söz vermiştim Siyah: Şimdi açtığına göre

Mert: Evet bir karar aldım.


Mert elinde ki resimi Siyah cübbeli şahısa gösterir


Mert: Bu benim oğlum. Onun aklında ailesi yerine işi tercih edip kötü bir adam olarak

kalmak istemiyorum.


Siyah: Herkes kötü bir yoldan geçer.


Mert: Öyle mi? Sen nasıl bir kötü yoldan geçtin?


Siyah cübbeli şahıs şapkasını açıp maskesini çıkarır. Sarı uzun saçlı, genç, büyük kahverengi gözleri ve beyaz tenli bir kadın çıkar. Saçlarını arkaya doğru atar ve

maskesini masanın üzerine koyar. Maskesinde ses değiştirici olduğu için sesi erkek

gibi çıkıyordur. Bu yüzden kadın olduğunu Mertte tahmin etmemiştir ve şaşırmıştır.


Kadın: Üzüntülü bir an yaşamak istemiyorum fakat benim bir ailem olmadı. Bundan dolayı da çok da iyi biri olduğumu söyleyemem.


Mert: Öyleyse neden buradasın?


Kadın: Aslında ben etrafta ki yığıntılardan parçalar çalarak yaşıyordum. Dünyadaydım. Sonra bir gün büyük bir savaş oldu. Bulunduğum yerden kaçmaya başladım bu sırada biri savaş için hazırlık yapıyordu. Küçük kanatsız bir gemisi vardı. Bir sürü itici ve içinde tuhaf bir cihaz vardı. Bir parça arıyordu. Beni görünce saldıracak sandım bu yüzden görünmek istemedim ve belki aradığı şey çantamda vardır diye o fark etmeden gemisinin yakınına koydum. Birkaç saniye sonra çantayı fark etti. İstediği parça içinde varmış sonra gemiye bindi. Gitmeden önce bana bir kart fırlatıp teşekkür etti meğerse en başından beri orada olduğumu biliyormuş. Kartta talimatlar yazıyordu. Bende onlara uydum ve şuan buradayım. Sanırım iyi bir şey yapıyorum


Mert: Ömer den mi bahsediyorsun?


Kadın: Adı bu muymuş? Hiç bahsetmemişti Mert: Herkes bilir. Senin adın ne?

Kadın: Elif


Mert: Bende…


Kadın: Mert, evet. Fotoğrafın üzerinde adlarınız yazıyor


Mert: Ha Unutmuşum


Kadın: Aslında zorlu bir gün oldu. Biraz istirahat etmenin bir sakıncası yok sanırım


Mert: Tabi.


Elif bacaklarını kendisine doğru çeker, kollarını kafasının arkasına koyar ve geriye yaslanıp gözlerini yumar.


Kadın: Yarım saat sonra kalkarım


Mert içinden; Çok garip biri Her neyse ben de biraz dinlensem iyi olacak.


Elif şapkasını kaldırır ve yatağına uzanan Mert’i bir süre izler. Daha sonra derin bir soluk çekip dinlenmeye durar.















3 Saat Sonra…


Mert’in odasının kapısı durmadan tıklanmaktadır. Asker: Efendim, efendim orada mısınız?

Mert yatağından yavaşça doğrulur. Karşısında ki koltuğa bakar ve Elif gitmiştir. Başı sızlamaktadır bu yüzden zar zor ayağa kalkıp kapıyı açar


Mert: Efendim asker


Asker: Efendim, mahkumların idam zamanı geldi, Kaptan sizi bekliyor Mert: Hazırlanıp geliyorum

Asker: Tamam efendim.


Mert kapıyı kapatır ve sızlıyan başına bir çare bulmaya çalışır. Dolabından bir ilaç alır ve içer. O sırada masasının üzerinde altın da bir not bırakılmış silahı fark eder. Silahı kaldırıp altından notu alır. Notta şöyle yazıyordur “Denemelisin dostum :) ”


Silahı eline alır. Değişik bir silahtır. Şarjör kısmını arar fakat bulamaz. Masasının üzerinde ki kâğıtlardan birini alır, havaya fırlatır ve ateş eder. Kâğıt saliseler içerisinde kül olur. Mert çok şaşırır ve hoşuna gider. Hazırlık yapmaya başlar ve gizemli silahı da yanına alır. Gemi güvertesine doğru yol alır bir yandan da hafifçe terler çünkü bir planları vardır ve kendisi pek sır tutamazdır. Güverte koridorundan geçerken,

koridorun karanlık kısmında Elif kendisine bakıyordur. Bunu yapabilirsin dermişçesine kafasını sallar ve gülümser. Mert de gülümser ve kendine güveni yükseliştir. Daha önce bir çok kez kandırıldığı için şimdi de aynısı olacak diye fısıldanan iç sesi bir anda kaybolmuştur. Gururla güverteden içeriye adımını atar. Karşısında Maskeli adam ve birkaç asker kendilerini bekliyordur. Maskeli adam, Mert’i görünce kendisine doğru

yaklaşır ve eline bir kağıt uzatır. Kağıtta bir konuşma vardır. Ardından Maskeli adam odadan çıkar ve Mertte kendisini takip eder. Az önce bomboş olan koridor kutlama için kuşatılmış askerlerle doludur. Askerlerin hepsi Mert’e doğru bakıyordur. Birkaç dakikanın ardından büyük bir birlik hangar odasına ulaşır. Odada yüzlerce asker

vardır. Hepsi de bir yandan sevinç ve iğrenç çığlıklar atıyordur. Mert hayatında hiç bu kadar iğrenç bir ortam görmemiştir. Kürsüye Maskeli adam çıkar ve bir süre etrafına bakındıktan sonra konuşmasına başlar


Maskeli Adam: Askerlerim! Benim güçlü süvarilerim Askerlerden büyük bir çığlık yükselir

Maskeli Adam: Dün burada büyük bir şey başardık. Yıllardır canımıza tak eden bizi

sıkıştıran asi birliğini sonunda mağlup ettik


Nuh kendinden geçmiş bir şekilde kafasını kaldırır ve etrafına bakar “Asi birliği mi? Aslında fena isim değilmiş”


Maskeli Adam: şimdi ise burada başardığı zaferden dolayı ödül olarak ilk idamı yardımcım Mert yapacak


Kalabalıktan büyük bir çığlık yükselir. Yardımcı mert maskeli adamın yanına gelir. Maskeli adamın uzattığı silahı alır. Plan hala gerçekleşmemiştir. Gerçekten Nuh ekibini öldürmek istemiyordur. Bir süre bekler. Bekleyiş kalabalığın sessizleşmesi ve maskeli adamın “Hadi! Kalabalık seni bekliyor.” Der. Silahı Nuh’un kafasına doğru tutar.

Alnından soğuk terler akmaya başlar. Tetiği yavaşça çeker. Ateş etmek üzereyken silah bir den elinden kaybolur. Bir keskin nişancı mermisi isabet etmiştir. Herkes bir anda


duraksar ve merminin geldiği tarafa doğru bakar. Ömer geminin hemen dışında elinde keskin nişancı silahı ile pozisyon almıştır.


Maskeli Adam: Nasıl!?


Ömer, hangarın kapı kumandasına ateş eder ve hangar kapısı açılmaya başlar. Bütün askerler kaçmaya başlarlar. Mert derin bir soluk alır. Maskeli Adam ise öfkeden

kudurur ve yardımcısına silahı doğrultur. Maskeli Adam: Bunlar senin planındı değil mi?

Nuh: Aslında benim planımdı ama neyse siz devam edin.


Mert: Sık gitsin işte. Şerefli bir ölüm senin yanında ebedi eziyetten daha iyidir.


O sırada bir emp bombası patlar ve geminin kalkanları saf dışı kalır. Hemen ardından Ömer ayağa kalkar. Altında Codex uzay gemisi vardır. Hızla içeriye doğru dalar.

Maskeli adam silahını yere fırlatıp kaçmaya başlar. Güvertesine doğru koşar. Nuh hemen arkasında kendisini takip etmektedir. Elif yol da Nuh’un kolundan tutar. Nuh bir çırpıda kurtulur


Elif: Çıkmamız gerek, vaktimiz yok!


Nuh: Bu sefer öldüğünden emin olmam gerek


Maskeli adam odasına girer. Birkaç saniye sonra Nuh da odasına ulaşır ve yer

titremeye başlar. Camdan dışarıya bakar. Maskeli adam odasında ki acil durum uzay gemisi ile kaçmaya çalışıyordur. Kapıyı zorlar ve içeri girer. Gemi hareket etmeye başlamıştır bile. Nuh yanda ki yağın tüpünü alır ve uzay boşluğuna doğru atlar. Zırhı kapanıp oksijen rezervine başlar. Yangın tüpünü geriye doğru tutup boşaltmaya başlar. Son anda gemiye atlar ve Maskeli Adam ile göz göze gelirler.


Nuh: Yolculuk nereye? Maskeli Adam: Yine mi sen !?

Kavga etmeye başlarlar. Nuh gemi de ki halatı alıp Maskeli adamın boğazına dolar. Nuh: Senin yüzünden sevdiğim herkesi kaybettim

Maskeli Adam: Keşk…e Kızımı da al..saydın


Nuh bir anlığına duraksar. Sevdiği kişinin ölmediğini duyunca çok şaşırmıştır.


Nuh: Ne yani hala yaşıyor mu?


Maskeli adam, Nuh’un dalgınlığından faydalanarak hızla arkasını döner ve halatı Nuh’un boynuna dolar. Bu sırada Nuh yanlışlıkla hiper uzay fırlatır düğmesine basar.


Maskeli Adam: Sizin tarafınızda olduğunu görmektense öldüğünü görseydim keşke.


Halatı iyice sıkar. Nuh boğulmak üzeredir. Tam o sırada gemi birden hızlanmaya başlar.


Gemi: Hiper uzaya geçiliyor Maskeli Adam: Naptın Seni ahma..

Gemi birden kaybolur. Kaybolmasının ardından codex belirir. Elif gemiyi

yakalayamamıştır.


Elif: Hayır!


Ahmet, Elif’i gemiye zorla bindirir.


Ahmet: Bunun için zamanımız yok o gemi nereye gitti bulmamız gerekiyor. Tekrar gemiye binerler ve hiper uzaya geçerler. Arkalarında ise patlayan kumandan gemisi kalmıştır.


Elif: Nereye gitmiş olabilirler. En yakın hiper uzay noktalarını işaretliyorum Mert: Plan bu muydu? Peki neden onlara ilaç verdik o zaman?

Elif: Eğer çatışma uzun sürerse diye uzayda oksijeni az harcamaları için kalp yavaşlatıcı


Mert: Nuh hiperaktifti.


Elif fısıldayarak “O zaman ilacı almadı… bunun kendisi için son olacağını biliyordu. Tek isteği Maskeli adamı öldürmekti.”


Mert: Ne?


Elif: İlacı almadı. Maskeli Adamı öldürmek için


Mert: Allah’ım gerçekten aptal


Özgür arkadan belirir ve konuşmaya başlayacakken hiper uzaydan çıkarlar.


Elif: Burada yoklar, diğer koordinatları deneyelim. Özgür: O noktadan en yakın 9 sıçrama noktası var

Elif: Güzel fakat çok zamanımız yok hepsine art arda sıçramamız lazım


Mert: Delirdin mi sen? Ölürüz


Elif: Umurumda değil bir kez daha kaybetmeyeceğim


Mert: Ne?


Tekrardan hiper uzay sıçrayışı yaparlar. Birkaç saniyenin ardından başka bir

gezegende belirirler.


Mert: Durman gerek! Hepimizi öldüreceksin


Elif: Asla


Burası da boştur ve tekrar hiper atlayışa geçerler.


Bu sırada Maskeli adam ve Nuh atlayıştan çıkmışlardır. Uzay gemisi hasar aldığı için

tam kapanmamıştır. Bu nedenle ikisi de sersemler ve nefes almaya çalışırlar. Nuh zar zor ayağa kalkar. Nefes almaya çalışıyordur. Bu sırada kafasını kaldırır ve Maskeli Adamın attığı yumruğu görür. Afallar ve hızla ilerleyen uzay gemisinden dışarı fırlar. Geminin parçalarından birine tutunur ve kendisini çekmeye çalışır. Maskeli adam Geminin Kapısında belirir. Maskesi bozulmuştur ve cızırtılı ses çıkarır. Maskeli Adam maskeyi çıkartıp fırlatır ve tek gözü olan ağzı yamuk yaralar içerisinde ki yüzü belirir


Maskeli Adam: Senin yüzünden 20 yıl medik kapsülünün içinde kaldım. Kızım senin tarafına geçti, ailem yok oldu. Şimdi kimin her şeyi yok olmuş ha?!


Nuh: elini kapıya koyar ve maskeli adam eline tekme atar. Nuh tekrar afallar ve bir

geri tarafa düşer


Maskeli Adam: Burası senin sonun! Gerisi yok!


Nuh tüm gücüyle kapıya doğru Maskeli adam’a vurmak için zıplar. Maskeli Adam, Nuh’a tekme atar ve uzay boşluğuna iter


Maskeli Adam: İyi denemeydi evlat. Hahaha!


Bu sırada uzay gemisi bir meteora çarpar ve patlayarak paramparça olur. Nuh,

oksijenini idareleri kullanmaya çalışır. Zırhının cebinden çıkardığı ilaca doğru bakar. İlacı alması gerekiyordur fakat kaskını açtığı anda soğuktan ölecektir. Bu yüzden ilacı fırlatır. Uzayın boşluğunda sürüklenmeye başlar. Arkasında ki ihtişamlı güneşin görüntüsü ve uzayın güzelliğine bakıyordur


Nuh: Sesli mesaj notu oluştur.


Zırh: Sesli mesaj notu oluşturuluyor… Lütfen mesaj içeriğini söyleyin


Nuh: Başardık… Sonunda Maskeli Adam’ı sonunda yendik. Bu arada Elif ölmemiş. Hala hayattaymış (öksürür). Benim için gerçekten de yolun sonu. Oksijen miktarım %34 sanırım bi yarım saat daha hayattayım fakat üşüyorum. Küçükken annem hep bana şunu derdi: Yaptığın bir şey doğru ise ve eminsen asla durma. Bu arada buranın manzarası harika… (Öksürür). Mesajı tamamla…


Zırh: Mesaj kaydedildi. İyi günler dilerim Nuh: Gerçekten de iyi bir gündü.

Nuh, gülümser. Zırhında ki hatıra fotoğraflarına göz atmaya başlar. Büyük savaşta gemiyi uçuran Banu ile kendisi vardır. Banu, hırsla gemiyi uçurmaya çalışırken, Nuh gülümseyerek poz vermiştir. Başka bir fotoğrafta ise Codex ekibi vardır. Berza, hasan kaptan, Nuh, Yusuf, ömer ve banu. Daha önce uzay codex gemisini tasarlarken ıslık ile abisi eşliğinde söyledikleri şarkı klibini oynatır. Şarkıya aynı şekilde gemi tepki

veriyordur. Gülerler ve şarkı söylemeye devam ederler. Klibin kapatır ve son zamanlarının ve manzaranın tadını çıkarmaya çalışır…







Bu sırada Codex gemisinde…


Gemi bir sıçrayıştan daha çıkar. Daha önce 4 defa atlayış yapmışlardır. Ekip harap olmuştur. Kısa bir süre içerisinde ki bu kadar atlayışı vücutları anca kaldırır.


Mert: Elif… dur… artık. Daha fazlasına… katlanamayacağız… Elif’in yanaklarından göz yaşları süzülür.

Mert: Anlıyoruz. Tamam mı?... hepimiz Nuh’u seviyoruz. Elif: Kimse benim gibi sevemez…

Mert: (alaycı bir tavırla) Niye sen aşık falan mısın?


Elif, kızarmış gözleriyle Mert’e doğru sessizce bakar


Mert: Aşıksın… Bu yüzden onu bulmayı bu kadar çok istiyorsun.


Elif, iç cebinden bir fotoğraf çıkartır ve Mert’e gösterir. Fotoğrafta Maskeli adam, Nuh ve Elif vardır. Şimdi ki olduklarından daha küçüklerdir.


Mert: Sen o adamın kızısın


Elif göz yaşlarını eliyle siler ve kafasını sallar.


Codex, Garip bir ses tonlaması çıkartır ve tekrardan atlayışa geçer


Mert: Dur, yapma!


Elif: Ben yapmıyorum


Gemi müzikal sesler çıkararak hiper atlayışa geçer. Ekip sarsılamaya başlar. Mert: Çok!... hızlı…! Gidi..yoor.









Nuh, Uzay boşluğunda sürüklenmeye devam eder. Vücudunu buz kesmiştir. Kolunda

ki ekrandan kalan oksijen miktarına bakar. %1-%2 miktarını gösteriyordur. Zırh: dikkat Koruma sistemi çökmek üzere

Nuh: shh… bende öyle….


Oksijen miktarı %0 gösterir. Nuh, derin bir soluk alır. Bu sırada hemen ardında Codex gemisi belirir. Sıçrayıştan yeni çıkmıştır. Gemi garip sesler çıkarmaya devam eder.

Nuh’un zırhından gemiyi yaparken çektikleri klip açılır. Gemi de ki çoğu kişi bayılmıştır. Elif ayaktadır ve cama doğru yaklaşır. Zırhı birer birer parçalanmakta olan buz kesmiş Nuh’u görür ve hızla uzay elbisesini giymeye çalışır. Birkaç kere yere düşer. Sonunda giyer ve kapıyı açıp Nuh’a doğru gider.


Elif: Geldik, az daha dayan. Çok az kaldı


Nuh: Gözlerini zar zor açar. Elif’in kendisine doğru geldiğini görür. Gözünden bir yaş süzülür.


Elif, Nuh’un yanına ulaşmıştır. Hızla Nuh’u kavrayıp halatı geri çekmeye başlar. Bu sırada Nuh’a bakar


Elif: Lütfen kendini bırakma. Lütfen…


Mert ayılmıştır ve camdan dışarıya bakar. Elif, Nuh’u Gemiye doğru getiriyordur. İyi ama gemi burada olduğunu nasıl bildi.


Mert: Duyguları var. Geminin duyguları var.


Elif içeriye Nuh’u alır ve zırhını parçalamaya başlar. Kafasını göğsüne koyar ve kalp atışlarını dinlemeye çalışır.


Elif: Atmıyor kalbi atmıyor!


Kalp masajı yapmaya başlar. Bir yandan da ıslık klibinin sesi geliyordur.


Elif: 18… 19… 20… Hadiii!


Gemiden bir elektriklenme gelir ve Elif hafif çarpılır


Elif: Bu da ne?!


Mert, Elifi geriye doğru zorla çekmeye çalışır. Elif ağlayarak bağırmaya başlar. Elif: Bırak! Bırak!

Nuh’un yattığı yerde bir elektrik dalgası oluşur ve Nuh’a elektrik verir. Birkaç saniye sonra tekrar aynısı olur


Mert, Elifi sakinleştirmeye çalışır


Mert: Sakin ol! Sabret


Elif: Ne oluyor! Ne yapıyor ona!? Mert: Hayat’a döndürmeye çalışıyor

Son bir kez güçlü bir dalgalanma oluşur. Gemi karanlığa bürünür ve tüm sistemler kapanır. Güçlü bir şok oluşur ve Nuh tekrar çarpılır. Hala hareket yoktur. Geminin ışıkları tekrardan yanar ve etrafta derin bir sessizlik oluşur. Sessizlik Nuh’un ani bir soluk almasıyla bozulur. Elif, Nuh’un yanına gelir ve elini tutup gözlerine bakar


Nuh: Elif…


Elif: Evet, sonunda tekrardan kavuştuk


Mert, son hiper atlayış için kumandaya geçer


Mert: Atlayış için yeterli gücümüz yok. Bir süre buradayız sanırım.


Mert kumanda kontrollerinin yanında gizli bir düğme bulur. Otomatik pilot yazıyordur.


Mert: Daha önce uzay gemilerin de otomatik pilot olduğunu bilmiyordum


Elif ve Nuh birbirlerine odaklanmışlardır. Ekibin kalanı ise hala baygındır. Mert düğmeye basar ve koltuğa oturup derin bir soluk alır


Mert: Sonunda bittiğine sevindim


Gemi titremeye başlar. Mert daha yeni oturduğu koltuktan kalkar ve cama doğru

gider


Mert: Şimdi ne oluyor?


Gemi: Lütfen koltuklarınıza oturun Mert: Az önce gemi bize emir mi verdi? Gemi: Lütfen koltuklarınıza oturun

Mert, Elif’e yardım eder ve Nuh’u bir koltuğa oturtup kemerini bağlarlar. Gemi: Frekans iletişimi oluşturuluyor

Gemi Katlanılmaz bir şekilde titremeye başlar Mert: Bu da ne böylee…

Birkaç saniyenin ardından gemi yok olur


Dünya da gökyüzünde bulutlar tuhaf şekiller almaya başlar, hemen ardından codex

gemisi gökyüzünde belirir Mert: Biz Dünya’ya geldik… Elif: Bunu nasıl yaptı

Nuh: Özel bir gemi demiştim… Elif: Kanaması var ve üşüyor

Mert: Ne yapacağımı bilmiyorum tüm kontroller kilitli


Gemi askeri hastaneye doğru hareket eder. DİT onarımdadır. Berza kolu ve ayağı alçılı bir şekilde camdan codex’e bakar


Berza: Sonunda geldiniz demek


Ardını döner ve askerlere derhal o geminin buraya ineceğini ve hazırlık yapmalarını söyler. Gemi hangarda ki birinci bölgeye iner ve kapılar açıldıktan sonra Mert hızla dışarıya çıkar


Mert: Sedye! Sedye getirin!


Askerler Mert’in üzerinde ki düşman kıyafetlerini görünce silahlarını doğrulturlar


Mert: Salak mısınız siz ben sizin tarafınızdayım. Yoksa neden Dünya’ya codex gemisiyle gelip yardım isteyeyim


Askerler mantıklı bulurlar ve silahlarını indirip birbirlerine bakarlar. Mert’in arkasından Nuh görünür.


Nuh: Ne diyorsa onu yapın


Nuh yere yığılır. Elif ayağa kalkması için yardım eder. Berza gemiye doğru geliyordur. Yanından hızla askerlerin sedye götürdüğünü görünce meraklanır ve adımlarını hızlandırır.


Gemiye vardığında Nuh’u sedyeye yatırdıklarını görür. Yanlarına gider


Berza: Evlat ne oldu sana?


Nuh konuşmaya çalışırken bayılır Berza: Götürün! Çabuk!

Bir süre Nuh’a doğru bakar. Daha sonra gemiden inen birliğin yanına gider. Mert’i fark

eder


Berza: Neden buradasın


Mert: Doğru bir şey yapmak için Elif: O artık düşman değil

Berza: Senin öldüğünü sanıyordum Elif: Bende burası yok oldu sanıyordum


Berza: Demek ki ikimizde yanlış biliyormuşuz. Ekibin kalanı nerede? Elif: İçeride hala baygınlar

Berza: Nuh ağır yaralı, siz çökmüş durumdasınız, ekibin kalanı baygın. Neler yaşadığınızı çok merak ediyorum açıkçası


Elif sırıtır ve gemiyi işaret eder


Elif: Onun kendi duyguları olduğunu biliyor muydun? Berza: Codexin mi? elbette. O geleceğin teknolojisi Elif: Keşke bize de söyleseydin

Berza: Neyse dinlenmek için fazla zamanımız yok her an Maskeli Adam saldırabilir Elif: Hayatta olsaydı belki olurdu

Berza: Ne? Öldü mü?


Elif: Evet, Nuh sayesinde, Artık savaş bitti… Elif berza’nın şapkasında ki rütbeyi fark eder Elif: Savaş bitti kumandan

Berza: Ne? Yok, ben kumandan değilim. Bunu geçici olarak taktım. Birliğin büyük bir kısmı yok olunca askerlere liderlik edecek biri gerekiyordu ama o artık ben değilim


Elif: Cidden bunu konuşmak isterdim ihtiyar ama her tarafım ağrıyor.


Mert’e işaret eder ve ikisi binaya doğru ilerler. Elif arkasını döner ve asker selamı verip gülümser. Berza bir anlığına güler


Berza: Gençler işte


-Efendim!


Telaşlı bir ses ile Berza’ya doğru yaklaşan bir asker vardır


-Efendim!


-Ne oldu evlat? Ne bu telaş?


-Radar da bir sinyal aldık, Ömer’in alıp gittiği gemi ile aynı sinyal


-Evlat o başının çaresine bakabilir merak etme. Şimdi git ve biraz izin yap


-Efendim, bu bir yardım çağrısı


Asker, sinyal tarafından gönderilen ses kaydını oynatır. Ömer telaşlı ve derin soluklarla konuşuyordur


-Ben quantum coder şuan da çok büyük bir darbe aldım. Hayatım da görebileceğim en büyük cisme rastladım hayır bir başyapıta ne olduğunu bilmiyorum bile! Yardım edin

tekrarlıyorum yardım edin


Ses kaydını dinledikten sonra Berza’nın yüzünde ki gülümseme yerini şaşkınlığa bırakır

ve uzun uzun etrafa bakar


Devam edecek…


Codex gemisi: İsmini sahip olduğu özellikten alan gemidir. Müzik ile uyumludur ve bu sayede sürprizlerle doludur


Kirpi Uzay gemisi: Yoğun kalkanlar ile donatılmış bu geminin zırhı yüksektir ayrıca gelen hasarı büyük ölçüde geri yansıtır fakat silah mukavemeti azdır


Yer Sürücüsü: Belli mesafede ki araziyi tarar ve toprağa saplanmış nesneleri imha

edebilir


Raptier robotlar: Birbirlerine bağlı olan bu robotlar saldırı ve savunma da ünlüdürler. Ayrıca savaşamayacak duruma geldiklerinde kendilerini imha ederek arkalarında iz bırakmazlar


Fier T gemileri: Farklı bir alışım ile yapılmış bu gemiler mermiyi tolerans ederek sapmasına yardımcı olur ayrıca bombalara karşı frekans sistemli bir savunma mekanizmasına sahiptir


44l silahları: Orta düzeyli tam otomatik askeri bir silahtır. Şarjör ile değil enerji ile çalışır


Z1 füzesi: orta düzeyli kalkanları delmekte üzerlerine yoktur fakat kitlendiği hedefi vuramadığında rastgele bir noktaya sapar


Karityum gezegeni: Suyu zehirli fakat balığı tatlı olan kutuplar arasında ki sıcaklıkları büyük ölçüde değişen bir gezegendir.


Radon madeni: Nerdeyse her şey ile farklı bir tepkime reaksiyonuna giren bir maden

türüdür.


Radon gezegeni: Radyasyonun yoğunlukta olduğu bir gezegendir. Yaşamak için tecrübeli olmalısın


Fazyoner torpidolar: Hedefine ulaşana kadar durdurmak çok zordur. Ulaştığında ise kaçmak daha zor


Emp cihazı: 1 km alanda ki tüm cihazları birkaç saatliğine etkisiz hala getirir. Tabi geliştirildiğinde süresi ve kapsama alanı artabilir


favorite
0 likes
Be the first to like this issue!

X